Page 743 - Yaratılış Atlası 2. Cilt
P. 743

Harun Yahya






                 Görmek için çok sayıda düzeneğin iş birliğine ihtiyaç vardır: Göz ve gözün iç düzeneklerinin yanı sıra be-
                 yindeki özel merkezlerle göz arasındaki bağıntılardan söz edilebilir. Bu kompleks yapılaşma nasıl oluşmuş-
                 tur? Biyologlara göre evrim sürecinde, gözün oluşumunda ilk adım, kimi ilkel canlılarda deri üzerinde ışığa
                 duyarlı küçük bir bölümün belirmesiyle atılmıştır. Ancak doğal seleksiyonda bu kadarcık bir oluşumun ken-

                 di başına canlıya sağladığı avantaj ne olabilir? Öyle bir oluşumla birlikte beyinde görsel merkez ile ona bağ-
                 lı sinir ağının da kurulması gerekir. Oldukça kompleks olan bu birbirine bağlı düzenekler kurulmadıkça
                 "görme" dediğimiz olayın ortaya çıkması beklenemez. Darwin varyasyonların rastgele ortaya çıktığı inancın-
                 daydı. Öyle olsaydı, görmenin gerektirdiği o kadar çok sayıda varyasyonun organizmanın değişik yerlerin-

                 de aynı zamanda oluşup uyum kurması gizemli bir bilmeceye dönüşmez miydi?.. Oysa görme için birbirini
                 tamamlayıcı bir dizi değişikliklere ve bunların tam bir uyum ve eş güdüm için çalışmasına ihtiyaç vardır...
                 Sıradan bir yumuşakça olan ibiğin gözünde bizimkinde olduğu gibi retina, kornea ve selüloz dokulu lens
                 vardır. Şimdi evrim düzeyleri bu denli farklı iki türde bir dizi rastlantıyı gerektiren bu yapılaşmayı salt do-

                 ğal seleksiyonla nasıl açıklayabiliriz?.. Darwincilerin bu soruya doyurucu yanıt verip veremedikleri tartışı-
                 labilir... 300

                 Sorun evrim teorisi açısından o kadar büyüktür ki, ne kadar detaya girilirse, o kadar içinden çıkıl-
             maz hale gelmektedir. Bu noktada incelenmesi gereken önemli bir "detay" da, "ışığa duyarlı hale gelen
             hücre" hikayesidir. Acaba Darwin'in ve diğer evrimcilerin "görme, tek bir hücrenin ışığa duyarlı hale

             gelmesiyle başlamış olabilir" derken geçiştirdikleri bu yapı, nasıl bir tasarıma sahiptir?


                 Görmenin Kimyas›


                 Michael Behe, Darwin's Black Box adlı kitabında, canlı hücresi yapısının ve tüm diğer biyokimyasal
             sistemlerin Darwin ve çağdaşları için bilinmeyen bir "kara kutu" olduğunu vurgular. Darwin, bu kara
             kutuların çok basit yapılara sahip olduklarını ve rastlantılarla oluşabileceklerini varsaymıştır. Oysa mo-
             dern biyokimya, bu kara kutuları açmıştır ve canlılığın indirgenemez kompleks yapısını gözler önüne

             sermiştir. Behe, Darwin'in gözün oluşumu hakkındaki yorumlarının da, 19. yüzyılın söz konusu ilkel bi-
             lim düzeyi nedeniyle bazılarına "ikna edici" göründüğünü belirtmektedir:

                 Darwin dünyanın büyük bir kısmını modern gözün basit bir yapıdan yavaş yavaş meydana geldiğine ikna
                 etmiş görünüyordu, ama görme olayının başlama noktasının nereden geldiğini açıklamayı denememişti bi-
                 le. Aksine Darwin, bu basit ışığa hassas noktanın yani gözün kökeni sorusunu bilerek göz ardı etmişti... Bu

                 soruyu göz ardı etmek için de mükemmel bir bahanesi vardı: Bu tamamen on dokuzuncu yüzyıl bilimini aş-
                 maktaydı. Gözün nasıl çalıştığı -yani, ışık fotonları retinaya ilk düştüğünde neler olduğu- o dönemde açık-
                 lanamazdı.  301

                 Peki Darwin'in basit bir yapı olarak görüp geçiştirdiği bu sistem gerçekte nasıl çalışır? Gözün retina
             takabasındaki hücreler, üzerlerine gelen ışık parçacıklarını nasıl algılarlar?
                 Sorunun cevabı oldukça karmaşıktır. Fotonlar retinadaki hücrelere çarptıklarında, adeta birbiri ardı-

             na ustaca dizilmiş domino taşlarını harekete geçirirler. Bu domino taşlarının ilki, "11-cis-retinal" ismi ve-
             rilen ve fotonlardan etkilenen bir moleküldür. Kendisine foton isabet ettiği anda 11-cis-retinal molekü-
             lü şekil değiştirir. Bu şekil değişikliği, 11-cis-retinal'e bağlı olan "rodopsin" adlı proteinin de şeklini de-

             ğiştirir. Rodopsin, bu sayede, daha önce hücre içinde yer alan ama şeklinin uyumsuzluğu nedeniyle et-
             kileşim içine giremediği "transdusin" adlı bir başka proteinle birleşebilecek hale gelir.
                 Transdusin, rodopsinle tepkimeye girmeden önce GDP isimli bir başka moleküle bağlıdır. Rodop-
             sin'e bağlandığı anda, GDP'den ayrılır ve GTP isimli yeni bir moleküle bağlanır. Artık 2 protein (rodop-
             sin ve transdusin) ve 1 kimyasal molekül (GTP) birbirine bağlanmış durumdadır. Bu yeni yapının tümü-

             ne "GTP-transdusinrodopsin" ismi verilir.
                 Ancak daha işlem yeni başlamıştır. GTP-transdusinrodopsin adlı yeni birleşim, hücrenin içinde ön-
             ceden beri var olan "fosfodiesteraz" adlı bir başka proteinle bağlanmaya uygun bir yapıdadır. Bu bağ-

             lanma zaman geçirilmeden hemen yapılır. Bu bağlanmanın sonucunda ise fosfodiesteraz proteini, yine
             daha önceden hücre içinde var olan cGMP isimli bir molekülü parçalama özelliği kazanır. Bu işlem bir-




                                                                                                                          Adnan Oktar    741
   738   739   740   741   742   743   744   745   746   747   748