Page 257 - Risale-i Nur - Asa-yı Musa
P. 257

TAKRİZLER                                                                                                                                            259

           artık en ince çizgileri ve en hassas noktaları görüp sezebiliyoruz. Zira
           madem ki bir İnsan Cenab-ı Hakk'ın Hıfz ve Himayesinde bulunmak
           Nimetine mazhar olmuştur; artık onun için korku, endişe, üzüntü, yılma,
           usanma vesaire gibi şeyler bahis mevzuu olamaz.

                  Allah'ın Nuru ile nurlanan bir gönlün Semasını hangi bulut-
           lar kaplayabilir?! Her an Huzur-u İlahîde bulunmak bahtiyarlığına
           eren bir Kulun Ruhunu, hangi fâni emel ve arzular, hangi zavallı
           teveccüh  ve  iltifatlar  ve  hangi  pespaye  gaye  ve  ihtiraslar  tatmin,
           teskin ve teselli edebilir?!

                         Allah'tır Onun Yârı, Mürebbisi, Velisi
                         Andıkça bütün Nur oluyor duygusu, hissi!

                         Yükselmededir Marifet iklimine her an
                         Bambaşka ufuklar açıyor Ruhuna Kur'an...

                         Kur'an Ona yâdettiriyor "Bezm-i Elest"i
                         Âşık, o Tecellinin Ezelden beri mesti...
                  İşte Bedîüzzaman, böyle Hârikalar Hârikası bir İnayete mazhar
           olan mübarek bir Şahsiyettir. Ve bunun içindir ki, Zindanlar Ona bir
           gülistan olmuş; oradan Ebediyetlerin Nurlu ufuklarını görür. İ'dam
           sehpaları, birer Va'z ve İrşad kürsüsüdür. Oradan insanlığa ulvî bir
           gaye  uğrunda  Sabr  ve  Sebat,  Metanet  ve  Celadet  Dersleri  verir.
           Hapishaneler birer Medrese-i Yusufiyeye inkılab eder. Oraya girer-
           ken, bir profesörün üniversiteye ders vermek için girdiği gibi girer.
           Zira oradakiler, Onun Feyz ve İrşadına muhtaç olan talebeleridir.
           Hergün  birkaç  vatandaşın  İmanını  kurtarmak  ve  cânileri  Melek
           gibi bir İnsan haline getirmek, Onun için dünyalara değişilmez bir
           saadettir.

                  Böyle bir yüksek İman ve İhlas şuuruna Mâlik olan İnsan, hiç
           şübhesiz ki, zaman ve mekân mefhumlarının fâniler üzerinde bıraktığı
           yaldızlı tesirleri kesif madde Âleminde bırakarak; Ruhu ile Maneviyat
           Âleminin pırıl pırıl Nurlar saçan ufuklarına yükselmiş bir haldedir.

                  Büyük Mutasavvıfların (R.A.) Fena Fillah, Beka Billah diye ta-
           rif ve tavsif buyurdukları yüksek mertebe, işte bu Kudsî Şerefe nail ol-
           maktır.Evet her Mü'minin kendine mahsus bir Huzur, Huşu', Tefeyyüz,
           Tecerrüd  ve  İstiğrak  hali  vardır.  Ve herkes  İman ve  İrfanı,  Salah  ve
           Takvası,  Feyiz  ve  Maneviyatı  nisbetinde  bu  İlahî  Hazdan  feyizyab
   252   253   254   255   256   257   258   259   260   261   262