Page 262 - Risale-i Nur - Asa-yı Musa
P. 262

264                                                                                                                                        ASA-YI MUSA

          vakit, zaman, nefis ve nefes gibi manevî ve mücerred kıymetlerin
          israf  ve  heder  edilmemesi  ile  ölçen  bir  Dâhîdir.  Ve  bütün  ömrü
          boyunca bir karakter halinde takib ettiği bu titiz muhasebe ve mur-
          akabe usûlünü, bütün Talebelerine de telkin etmiştir. Binaenaleyh
          bir Nur Talebesine olur olmaz eseri okutturmak ve her sözü dinlettirmek
          kolay bir şey değildir. Zira onun gönlünün mihrak noktasında yazılı olan
          şu  "Dikkat!"  Kelimesi,  en  hassas  bir  kontrol Vazifesi görmektedir.

                 İşte Bedîüzzaman, Kudretli bir ıslahatçı ve hârikalar hâri-
          kası bir "Pedagog" -Mürebbi- olduğunu, yetiştirdiği tertemiz ne-
          sille fiilen isbat etmiş ve iktisad tarihine Nurdan pırıltılarla yazılan
          bir atlas sahife daha ilâve eden bir Nadire-i Fıtrattır.

             •  Tevazuu ve Mahviyetkârlığı:

                 Nur Risalelerinin bu kadar hârikulâde bir şekilde cihana yayıl-
          masında, bu iki hasletin çok faydası olmuş ve pek derin tesirleri görül-
          müştür.

                 Çünki Üstad sohbet ve te'liflerinde kendine bir Kutb-ül Ârifîn ve
          bir  Gavs-ül  Vâsılîn  süsü  vermediği  için,  gönüller  Ona  pek  çabuk
          ısınmış, Onu tertemiz bir samimiyetle sevmiş ve derhal Ulvî Gayesini
          benimsemiştir.
                 Meselâ: Ahlâk ve Fazilete, Hikmet ve İbrete aid olan birçok
          sohbet  ve  telkinlerini,  doğrudan  doğruya  nefsine  tevcih  eder.
          Keskin ve ateşîn hitabelerinin ilk ve yegâne muhatabı öz nefsidir.
          Oradan  -merkezden  muhite  yayılırcasına-  bütün  Nur  ve  sürura,
          saadet ve huzura müştak olan gönüllere yayılır.

                 Üstad  hususî  hayatında  gayet  halîm-selim  ve  son  derece
          mütevazidir. Bir ferdi değil, hiçbir zerreyi incitmemek için a'zamî feda-
          kârlıklar gösterir. Sayısız zahmet ve meşakkatlere, ızdırab ve mahrumi-
          yetlere katlanır; fakat İmanına, Kur'anına dokunulmamak şartıyla...

                 Artık o zaman bakmışsınız ki; o sâkin deniz, dalgaları Sema-
          lara yükselen bir tufan, sahillere heybet ve dehşet saçan bir umman
          kesilmiştir. Çünki o, Kur'an-ı Kerim'in Sadık Hizmetkârı ve İman
          hududlarını bekleyen Kahraman ve Fedai bir Neferidir. Kendisi bu
          Hakikatı veciz bir cümle ile şu şekilde ifade eder: "Bir nefer nöbette
          iken,  başkumandan  da  gelse,  silâhını  bırakmayacak.  Ben  de,
          Kur'anın bir
   257   258   259   260   261   262   263   264   265   266   267