Page 152 - Münafığın Derin Karanlığı
P. 152

M ÜNAFI ĞIN D ERİN K ARANLI ĞI




                     karşısına bu insanların gözüne girebileceği herhangi bir fırsat çıksa, sebepsiz yere ve

                     hiçbir karşılık da istemeden, müthiş bir enerjiyle bu insanların her işine koşup yardım
                     eder. Hatta gerektiğinde, kendini en abartılı şekilde de yorar ve bundan dolayı en
                     ufak bir şikayette dahi bulunmaz.

                         İşte küfre ve Müslümanlara karşı sergilediği bu birbirine tamamen zıt iki ahlak,
                     münafığın küçük bir özetidir. Müslümanlar söz konusu olduğunda bedenen pasifize
                     olup hiçbir gücü, enerjisi olmayan, İslam'a hizmet gerektiğinde bin bir türlü bahaneyle

                     kaçıp geride duran ve Müslümanların maddi manevi imkanlarını kullanarak hayatının
                     sonuna kadar kendine baktırmayı hedefleyen münafık; küfre yaranmak söz konusu

                     olduğunda, bitmek tükenmek bilmeyen şeytani bir güç ve enerji bulur.
                         Ancak burada 'önemli bir sır' vardır: Münafık kendisinin çok 'uyanık ve tüm bu
                     oyunlarıyla da müthiş kazançta olduğunu' sanır. Oysaki o farkında olmadan bela

                     onu içten dıştan, dünyada ve ahirette hızla sarıyordur. O sahtekarlık, sinsilik, sami-
                     miyetsizlik yaptıkça, Allah içten içe onun kalbini, ruhunu, dünyasını karartır. O al-

                     çaklık, ahlaksızlık, münafıklık yaptıkça, Allah onun dünyasını dertlerle, belalarla,
                     acılarla, sıkıntılarla doldurur.



                         YAŞLANMAK VE ÖLÜMÜN YAKLAŞMASI MÜNAFIĞIN

                         DEHŞETL  B R KORKUYA KAPILMASINA NEDEN OLUR

                         Buraya kadar anlatılan, münafığın kendisini ve bedenini çok kıymetli görme fel-
                     sefesinin diğer bir parçası da, 'münafığın yaşlanmaktan ve ölmekten duyduğu

                     dehşetli korku'dur. Dünya hayatının kalıcı olmadığı; hayatın hızla geçip tükendiği
                     ve insanların hızla yaşlanarak ölüme yaklaştıkları, dünyadaki iman eden ya da etmeyen
                     her insanın çok iyi bildiği bir gerçektir. İnsanlar dünyaya ne kadar sıkı bağlanırlarsa

                     bağlansınlar, çok kısa bir süreç sonrasında herkes dünyayı terk etmek zorundadır.
                         Bu apaçık gerçek, Müslümanların Allah'a olan sevgilerini, saygı dolu korkularını

                     ve güzel ahlaklarını artırırken; iman etmeyen ya da münafık ruhlu insanların dünya-
                     sında 'büyük bir kabus' oluşturur. Ahirete inanmadıkları için, onlara göre ölüm ne
                     olacağını bilemedikleri korku dolu bir belirsizliktir. Ölümden sonra dünyada yap-

                     tıklarından hesaba çekileceklerini ve ardından da sonsuz bir hayata devam edeceklerine
                     inanmazlar. İşte bu yüzden de ölüme asla yaklaşmak istemez, ölümü hatırlatan
                     hiçbir konuyla muhatap olmamaya çalışırlar.

                         Yaşlarının ilerlemesiyle birlikte vücutlarında giderek ortaya çıkmaya başlayan
                     yaşlılık alametleri, onları adeta deliye döndürür. Müthiş bir panikle 'bunlardan
                     kurtulmanın; ve bu yaşlanmayı durdurup, gençleşebilmenin yollarını' ararlar. Sürekli

                     genç kalabilmenin formüllerini araştırır, bildikleri her yolu uygulamaya çalışırlar.





           150
   147   148   149   150   151   152   153   154   155   156   157