Page 76 - Risale-i Nur - Muhakemat
P. 76
78 MUHÂKEMAT
Göreceksin: O koca Abdülkahir gayet hiddetli olarak böyle
müteassifleri yanına çekmiş, tevbih ve tekdir ediyor.
Yedinci bela: Muarrefi münekker eden biri de: Hareke gibi
bir arazı, zâtiye ve eyniyeye hasrettiklerinden, هَل و ه نم ِيَغ olan
َ
ُ ْ َ
ْ
vasf-ı cârîyi inkâr etmek lâzım geldiğinden, Şems-i Hakikat tarz-ı
cereyanından çıkarılmıştır. Acaba böyleler Arabların üslûblarına hiç
nazar etmemişlerdir ki: Nasıl diyorlar: Dağlar bize rast geldi. Sonra
bizden ayrıldı. Başka bir dağ başını çıkardı. Sonra gitti, bizden
müfarakat eyledi. Deniz dahi güneşi yuttu... ilh... "Miftah-ı
Sekkakî"de beyan olunduğu gibi; pek çok yerlerde san'at-ı
beyaniyeden olan Kalb-i hayali, Esrar-ı Beyaniye için istimal
etmektedirler. Bu ise deveran sırrıyla mağlata-i vehmiye üzerine
müesses bir letafet-i beyaniyedir. Şimdi sermeşk olarak iki misal-i
mühimmeyi beyan edeceğim. Tâ ki o minval üzerine işleyesin.
Şöyle:
۞ درب نم اهيف ٍلابج نم ءامسلا ن ِ م ل ِني و
ِ
ِ ِ
ٍ
ِ
َٓ
ُ
ْ
َ
َ
َ َ ُ
َ
َ َّ
َ َ ْ
ّ
ِ
ٍرقتسمل ى رجت سمَّشلا و
َ َ
ْ َ
َ
ّ ْ ُ ُ ْ
Şu iki Âyet gayet şâyan-ı dikkattirler. Zira zahire cümud,
Belâgatın hakkını cühud demektir. Zira birinci Âyette olan istiare-i
bedia, o derece hararetlidir ki; buz gibi olan cümudu eritir. Ve bulut
gibi zahir perdesini berk gibi yırtar. İkinci Âyette Belâgat o kadar
müstakar ve muhkem ve parlaktır ki, seyri için güneşi durdurur.
ِ
ِ
ٍ
Evvelki Âyet, ةضف نم ري را وق naziresidir. O da onun gibi bir
َّ
َ َ
َ
ْ
istiare-i bediayı tazammun eylemiştir. Şöyle ki: Cennet'in evanileri
şişe olmadığı gibi gümüş dahi değildir.