Page 178 - Risale-i Nur - Barla Lahikası
P. 178

180                                                                            YİRMİYEDİNCİ MEKTUBDAN

                 Evet Ehl-i İman için mûcib-i teessür şeyler, kendisini ıslah-ı hale
          irca' etmek üzere, Ubudiyetle Hâlıkına yalvarırken, bir mülhidin uysal
          bir mahluk gibi sokularak, birkaç zaman hileli etvar gösterdikten sonra,
          ruhunun  çirkinliği  ile  karşısındakine  hücum  ederek,  kendine  onu
          benzetmek istemelerini ve hattâ karşısındaki Mü'min hakkında, sû'-i zan
          ve sû'-i tefehhüme düştüğünü görmektir.

                 Ah  Üstadım,  ne  vardı,  insanlar  ya  göründüğü  gibi  olsa,  yahut
          olduğu  gibi  görünseler  idi.  Ehl-i  İrşad,  Ahkâm-ı  Kur´âniyeyi  tebliğ
          hususunda  müşkilât  çekmeyecek  ve  inkâr  edilmeyecekti.  Benim  gibi
          henüz kendini ıslah edemeyenler de, bazı budalaların ruhlarında safiyet
          ve Hüsn-ü İnsaniyet aramaya çalışmayacaktı.
                                         ِ
                 Aziz Üstadım,   ءآش    نا    Cenab-ı Hak Hak ve Hakikatın güneş
                                 للّٰا
                                   َ ه
                                        ْ َ
                               ُ
          gibi yükseldiğini size ve bize göstersin. Bir zindan hayatına benzeyen,
          birçok  manevî  mahrumiyetler  içerisinde  geçen  şu  günleri, sürurlu ve
                                         ِ
          serbest günlere tebdil eylesin.  ٓا.

                                         م

                                       ي
                                       َ
                                                               Talebeniz Zekâi
                                          * * *

                 (Sabri'nin fıkrasıdır)

                 Üstad-ı Ekremim!

                 Hikmet-ül  İstiaze'nin  ikinci  kısmı  öyle  kıymetdar  bir  Hazine-i
          Cevahir  ve  maraz-ı  vesvesenin  iksir  bir  ilâcıdır  ki,  Âlem-i  Fâniden
          Âlem-i  Bekaya  göçünceye  kadar,  nefis  ve  şeytanın  hücumuna  maruz
          bulunan insan, Kalbinin üzerine asıp beraberinde taşımalı. O iki düşman
          her  zaman  köpük  gibi,  zahirde  birşeye  benzeyip,  Hakikatte  ele  avuca
          girmeyen  havaî  itirazat-ı  muannidane  yaparlar.  Onlara  karşı  en  rasin
          Tahassüngâh ve en güzel Esliha ve bu uğurda sarfedilecek hâlis Sikkeler
          bunlardır.  Zira  vücudumda  tecrübe  yaptım.  Sualleri  okuduğum  vakit
          nefsim,   sual   cihetine  mâil  bulunuyor  ve  ehemmiyet  veriyor.  Fakat

            للّٰ ِ   د   محْلَا   akabinde,  tevali  eden  Kur´ânî  Elmas  Müdafaalar, o  kabil
              ْ َ ُ ه
          emraz-ı nefsaniyeyi çabuk çürütüyor ve kökünden kurutuyor. Şu Nuranî
          ve  Kur´ânî  Hikmetleri,  bihakkın  takdir  hususunda,  Zîruh  ve  Zîşuurun
          mükemmeli bulunan nev'-i beşerin, Bidayet-i Vahiyden tâ Haşre kadar,
          İ’caz ve Îcazında izhar-ı acz edegeldikleri, Davamızın bâriz ve zahir bir
          delilidir.
   173   174   175   176   177   178   179   180   181   182   183