Page 187 - Risale-i Nur - Barla Lahikası
P. 187

BARLA  LÂHİKASI                                                                                                 189

           gitse,  dolaştıkları  yerlerde  ve  tesadüf  ettikleri  şeylerde,  beşere  bakan
           pek büyük Âsâr-ı Rahmeti görüyor. Semavat ve Arş, bütün heybetiyle
           insanların  Seyrangâhı,  Cennet  Mesken-i  Hakikîsi  oluyor.  Zemin  bir
           hane  şekline  giriyor.  Mele-i  A'lâ'nın  sekeneleri  ve  zemin  yüzüne
           serpilen yüzbinlerce mahlukat ve nebatat enva'ının insanların hacetleri
           için  koşuştuklarını,  sineklerden  balıklara,  zerrelerden  yıldızlara  kadar
           küçük büyük her bir masnu, insanların  yüzüne vahşetle değil,  gülerek
           baktıklarını görüyor.

                  Sonsuz  Rahîm  olan  Hâlık-ı  Azîm'in  kusursuz  olan  bu  kasrını
           temaşaya  doyamayan  Ruh,  kendine  avdet  ediyor.  Rahmetin  nihayet
           derecede incelikleriyle tanzim ve idare edilen cisme bakıyor. Duyguları
           arasında  yalnız  muhayyilesine  hasr-ı  nazar  ediyor.  Bu  muhayyilenin
           dimağda kendisine tahsis edilen mahalli, bir hardal tanesi kadarken, her
           zaman  bütün  Âlemi  sinema  şeritleri  gibi  hayal  hanesinde  dolaştırır.
           Hâfıza  bir  çeşit,  Akıl  ayrı  bir  çeşit,  Fikir  başka  bir  halde,  Kalb  daha
           başka, kâmil İnsanlarda hal-i faaliyette olan diğer Letaif daha başka bir
           şekilde,  bâsıra,  sâmia,  zaika,  lâmise,  şâmme  gibi  Havass-ı  Zahirînin
           istiab  ettikleri  manevî  sahalara  nisbetle,  nihayet  derecede  küçük  bir
           dimağımda yerleştikleri halde, yekdiğerine karışmayarak, biri diğerinin
           vazifesine  müdahale  etmeyerek,  ayrı  ayrı  vazifelerde,  ayrı  ayrı
           dairelerde  gayet  muntazam  çalıştıklarını  ve  hattâ  etıbbanın  bile
           senelerce  tahsil  ederek  içinden  çıkamadıkları  vücud-u  beşerin  herbir
           kısmının,  her  bir  uzvunun  inceliklerini  görüyor.  Bu  derece  Rahmetle
           tanzim edilen, bu kadar muhtelif Vezaif ile çalıştırılan, bu muhayyir-il
           ukûl  makineyi  temaşa  eden  Ruh,  bu  makine  üzerindeki  derece-i
           mâlikiyetini  düşünüyor.  Hükmünün  hiçbir  uzva  tesir  etmediğini
           görünce, sığınacak bir yer, iltica edecek bir mahal, perverde edilecek bir
           varlık arıyor. İşte o vakit bu kadar Rahmetiyle perverde eden Hallak-ı
           Azîm'e karşı Secde-i Şükrana kapanarak ağlıyor, ağlıyor, ağlıyor. Bütün
           dertlerini döküyor. Onun, yalnız Onun Lütf u Keremine iltica ederek afv
           olunmak, dünyada olduğu gibi ukbada da sevdikleriyle birlikte va'dettiği
           Cennet'te bulundurulmasını istiyor ve yalvarıyor.

                                                                 Ahmed Husrev
                                           * * *
   182   183   184   185   186   187   188   189   190   191   192