Page 85 - Risale-i Nur - Barla Lahikası
P. 85

(Hulusi Bey'in fıkrasıdır)

                       ِ
                            ِ ِ
                  ِ
                                     ِ ِ
                و رونلا ةَلاسر فورح ددعب هتاَكرب و   ِ   للّٰا  ةمحر و مُكيَلع     مٰلاسلَا
                    ُّ
                                      َ َ ُ ُ َ َ
                                 ُ ُ
                                                                     ُ َّ
                َ
                                                   ه َ
                                                      ُ َ ْ َ َ ْ ْ َ
                          َ
                                                   ِ
                                اه ِ   لا   ثم      َا    فْلَا  ِ   رو      نلا تابوتكم
                                              ُّ
                                        َ
                                                     َ ُ َ
                                   َ َ
                                     ْ

                  Eyyühe-l Üstad-ül Muhterem!

                  Geçen  hafta  Yirmisekizinci  Mektub'un  Beşinci  ve  Altıncı
           Mes'eleleri isimlerini alan biri şükre, diğeri Harem-i Şerif sualine cevab
           olan  iki  Eser-i  Âl-ül  Âlînizi,  kemal-i  şevkle  aldım.  Zevk  ile  mütalaa
           ettim.  Çok  susamıştım.  Şükre  dair  çok  derin  manalı,  şeker  gibi  tatlı,
           şeker  şerbetinizi  Besmeleyle  içmeye  başladım.  Bu  âciz  Talebenize
           Nimetlerinin  hadd  ü  pâyanı  olmayan  ol  Hâlık-ı  Kerim,  ol  Mün'im-i
           Hakîm, ol Rezzak-ı Rahîm Celle Celalühü Hazretlerinin Nurlar namı al-
                                                     ِ ِ
           tındaki  İn'am ve İhsanına karşı ( بْكَا  ,  للّٰ دمحْلَا) dedim. Ve manevî
                                            ْ
                                                     َا   للّٰ
                                           َ     ُ ه  ه ُ ْ َ
           susuzluğumu, elim ermez, gücüm yetmez, nazarım erişmez, hülâsa acz-i
           tamm  içinde,  fakat  Rahmetinden  ümid  kesmediğim  bir  halde  iken,  ol
           Rahmanü'r-Rahîm  Hazretlerinin  muazzez  Üstadım  vasıtasıyla  teskin
           ettiğine, yüzbinler hamd ve şükr eyledim ve edeceğim.

                  Mübarek  Sözlerinizde  öyle  Kudsî  Feyizler  var  ki,  sanki
           Talebenizin  (alâka  ile  mütalaa  eden  veya  istima'  eyleyenleri)  elinden
           tutuyor;  bak  bu,  bu  manaya  delalet  eder,  şu  şunun  içindir,  bundaki
           maksad ve gaye ve Hikmetler şunlardır, gel daha yukarı gidelim, daha
           ilerleyelim  diye  menba'dan  menba'a,  etekten  tepeye,  izden  yola,
           Hakikattan  marifete  götürüyor,  çıkarıyor.  Ziyaret  ettiriyor.  İstifade  ve
           istifaza  ettiriyorsunuz.  Bu  defa  bu  seyr  ile  şükür  nehrinin  menba'ına
           şükür  dağının  tepesine,  şükür  çığırının  şehrahına,  şükr-ü  mutlaktaki
           Hakikatla Marifete götürüyor ve mebde'de olduğu gibi, müntehada "Der
           tarîk-ı acz-mendî lâzım âmed çâr-çiz; acz-i mutlak, fakr-ı mutlak, şevk-i
           mutlak, şükr-ü mutlak ey Aziz" buyuruyorsunuz.

                                 ِ
           Biz de "  تقدص و تمهف " diyerek mukabele ediyoruz. Dua ve Salavat
                    َ ْ َ
                                  َ
                         َ َ ُ ْ
           ile bu Kudsî Seyahata nihayet veriyorsunuz.

                  İbraz buyurduğunuz pek âlî şefkatten yüz bulan muhtaç ve âciz
           Talebeniz,  Üstadının  nazarını  başka  tarafa  çevirecek  bir  suale  cür'et
           eylediği  için,  "Gel  haydi,  Harem -i  Şerif'e  girelim.  Oranın  bugünkü
   80   81   82   83   84   85   86   87   88   89   90