Page 342 - Risale-i Nur - Lem'alar
P. 342

OTUZUNCU  LEM’A                                                                                                          345


          İkinci Mes'ele: Eşyanın Sırr-ı Kayyûmiyetle münasebetdar faidelerinin ve
          Hikmetlerinin bir kısmına işaret etmeyi, bu makam iktiza ediyor.

                 Evet herşeyin Hikmet-i Vücudu ve Gaye-i Fıtratı ve Faide-i Hilkatı
          ve Netice-i Hayatı üçer nevidir:

                 Birinci nevi, kendine ve insana ve insanın maslahatlarına bakar.
                 İkinci  nevi,  daha  mühimdir  ki:  Herşey,  umum  zîşuur  mütalaa
          edebilecek ve Fâtır-ı Zülcelal'in Cilve-i Esmasını bildirecek birer Âyet, birer
          Mektub, birer Kitab, birer Kaside hükmünde olarak manalarını hadsiz oku-
          yucularına ifade etmesidir.

                 Üçüncü  nevi  ise,  Sâni'-i  Zülcelal'e  aid’dir,  Ona  bakar.  Herşeyin
          faidesi ve neticesi kendine bakan bir ise, Sâni'-i Zülcelal'e bakan yüzlerdir
          ki, Sâni'-i Zülcelal kendi Acaib-i San'atını Kendisi temaşa eder; Kendi Cilve-
          i Esmasına, Kendi masnuatında bakar. Bu a'zamî üçüncü nevide, bir saniye
          kadar yaşamak kâfidir.

                 Hem herşeyin  Vücudunu  iktiza  eden  bir  Sırr-ı  Kayyûmiyet var ki,
          Üçüncü Şua'da izah edilecek...

                 Bir  zaman  Tılsım-ı  Kâinat ve Muamma-yı  Hilkat Cilvesiyle  mev-
          cudatın hikmetlerine ve  faidelerine baktım,  dedim:  "Acaba  bu eşya neden
          böyle  kendini  gösteriyorlar,  çabuk  kaybolup  gidiyorlar?"  Onların  şahsına
          bakıyorum; muntazam, hikmetli giyinmiş, giydirilmiş, süslendirilmiş, sergi-
          ye  temaşagâha  gönderilmiş.  Halbuki  bir  iki  günde,  belki  bir  kısmı  birkaç
          dakikada kaybolup;  faidesiz boşuboşuna gidiyorlar. Bu kısa zamanda bize
          görünmelerinden maksad nedir? diye çok merak ediyordum. O zaman mev-
          cudatın,  hususan  zîhayatın  dünya  Dershanesine  gelmelerinin  mühim  bir
          Hikmetini Lütf-u İlahî ile buldum. O da şudur: Herşey, hususan zîhayat,
          gayet  manidar  bir  Kelime,  bir  Mektub,  bir  Kaside-i  Rabbanîdir;  bir
          İlânname-i İlahîdir. Umum zîşuurun mütalaasına mazhar olduktan ve
          hadsiz mütalaacılara manasını ifade ettikten sonra, lafzı ve hurufu hük-
          mündeki  suret-i  cismaniyesi  kaybolur...  Bir  sene kadar bu  Hikmet bana
          kâfi geldi.  Bir  sene  sonra  masnuatta  ve bilhassa zîhayatlarda bulunan çok
          hârika ve pek ince San'atın Mu’cizeleri inkişaf etti. Anladım ki: Bu çok ince
          ve çok hârika olan Dekaik-ı San'at, yalnız zîşuurların nazarlarına ifade-
          i  mana  için  değildir. Gerçi  herbir  mevcudu,  hadsiz  zîşuurlar mütalaa
          edebilir.  Fakat  hem  onların  mütalaası  mahduddur,  hem  de  herkes  o
          zîhayatın bütün dekaik-ı san'atına nüfuz edemezler. Demek zîhayatların
          en mühim Netice-i Hilkatı ve en büyük Gaye-i Fıtratı, Zât-ı Kayyûm-u
          Ezelî'nin  kendi  nazarına,  kendi  Acaib-i  San'atını  ve verdiği  rahîmane
          Hediyelerini ve  İhsanlarını  arzetmektir... Bu gaye ise,  çok  zaman bana
          kanaat verdi ve ondan anladım ki: Her mevcudda,
   337   338   339   340   341   342   343   344   345   346   347