Page 138 - Risale-i Nur - Kastamonu Lahikası
P. 138
140 YİRMİYEDİNCİ MEKTUBDAN
Yeni Said'in doğrudan doğruya Harekât-ı Kalbiyesinde müşahede ettiği
Hakikatlar, Risale-i Nur'un çekirdekleri hükmündedir. Zâten bunlar
hem Şu'le ve Zühre, Risale-i Nur'un Arabî parçalarıdır. Onlar,
doğrudan doğruya benim nefsimin dersi olduğu için, Arabî ve kısa
ibarelerle ifade edilmiş, başka adamlar nazara alınmamış.
O zaman başta Şeyhülislâm ve Dâr-ül Hikmet A'zaları ve
İstanbul'un büyük Âlimleri, tahsin ve takdirle karşıladılar. Bunlar Yeni
Said'in Eserleri olduğundan, Risale-i Nur'un eczalarıdırlar. Eski Said'in
ise, Arabî Risalelerinden yalnız İşarat-ül İ'caz, Risale-i Nur'da en
mühim bir mevki almış.
Hem her iki Said'in iştirakiyle, bir tek Ramazan'da iki hilâl
ortasında te'lif edilen ve kendi kendine, ihtiyarım haricinde bir derece
manzum şeklini alan ve İşarat-ül İ'caz kıt'asında elli-altmış sahife
bulunan Türkçe olarak Lemaat namındaki Risale dahi Risale-i Nur'a
girebilir. Maatteessüf bir nüsha elde edemedim. Herkesin hoşuna gittiği
için, matbu' nüshaları kalmamış.
Hem Eski Said'in ilm-i mantık noktasında bir Şaheser
hükmünde bulunan gayr-ı matbu' Ta'likat'tan süzülen i'cazlı bir Îcaz-ı
Hârikada, müdakkik Ülemaları hayret ve tahsinle dikkate sevkeden,
matbu' "Kızıl Îcaz" namındaki Risale-i Mantıkıye Risale-i Nur'la
bağlanmasına ve Şakirdlerinin Âlimler kısmının nazarına göstermek
lâyık gördüm. Fakat çok derindir. Bugünlerde Feyzi'ye bir parça Ders
verdim. Belki bir zaman Feyzi kendisi, başkasının da anlaması için
Dersini Türkçe Kaleme alacak.
* * *
Aziz, Sıddık Kardeşlerim, Sebatkâr ve Hakikî Vârislerim!
Bugünlerde Risale-i Nur Talebeleri hesabına gayet ehemmiyetli,
endişeli bir sual-i manevî kalbime ihtar edildi. Sonra anladım ki; ekser
Risale-i Nur Talebelerinin lisan-ı halleri bu suali soruyor ve soracaklar.
Birden bir cevab hatıra geldi, Feyzi'ye söyledim. Dedi: "Hiç olmazsa
icmalen kaydedilsin."
Endişeli Sual: Bu Âhirzaman fitnesinde, açlık ehemmiyetli bir
rol oynayacak. Onunla ehl-i dalalet, bîçare aç Ehl-i İmanı derd-i maişet
içinde boğdurup, Hissiyat-ı Diniyeyi ya unutturup, ya ikinci, üçüncü
derecede bırakmağa çalışacak diye, Rivayetlerden anlaşılıyor. Acaba,