Page 57 - Risale-i Nur - Kastamonu Lahikası
P. 57

KASTAMONU LÂHİKASI                                                                                      59


           bir tarzda, bir hâdise zuhuruyla, gözlüklerini bırakarak merdiven tarafına
           müteveccih olurlar. Aynı vakitte Risale-i Nur'un İntişarına ve Hizmetine
           zarar vermek niyetiyle casus bir adamın merdivene doğru, zahiren ziyaret
           maksadıyla  yürüdüğü  görülür.  Üstadın  telaşlı  olduğunu  hisseder.  Üstad,
           onun nazarını öteki hâdise-i bedeniyeye çevirir, ona der: "Görüyorsun ki
           ben  mazurum,  ziyareti  başka  güne  bırak."  O  da  döner,  gider.  Hem
           Mehmed Feyzi, hem Hücumat-ı Sitte, hem başka işlerimiz o tecessüsten
           kurtuldu.
                  Evet  Hücumat-ı  Sitte  saklandığı muayyen  yerinde  fevkalâde  bir
           surette kaybolması, ehemmiyetli bir hâdisenin önünü aldı. Üstada ârız olan
           bu  hilaf-ı  âdet  halet  ve  o  Risalenin  muayyen  yerinde  bulunmaması,
           kat'iyyen tesadüfe hamledilmez. Bir hafta sonra o Risaleyi hilaf-ı me'mul
           bir  yerde  bulduk.  Üstadımın  emriyle  Emin  Kardeşime  ehemmiyetli  bir
           surette okudum. Üstad bize izahat veriyordu. O vakte kadar böyle mühim
           ve  tesirli  Ders  almamıştık.  Demek  bu  iki  mühim  Sırra  binaen  Risale
           kendini  göstermedi.  İşte  bu  hâdise  Risale-i  Nur'un  İhlaslı  ve  Sadık
           Şakirdleri  her  vakit  bir  Hıfz  ve  İnayet  altında  ve  daima  Himayet
           altında olduklarına şübhe bırakmıyor.
                  Ü ç ü n c ü s ü: Üstadımızın bir okka (yani kilo) peyniri vardı.
           Ekser günlerde o peynirden hoşuna gittiği için, bir-iki defa yiyordu. Hem
           bize de yediriyordu. Hem yemeksiz olduğu ekser vakitlerde ondan yediği
           halde,  altı  ay  kadar  devam  ettiğini  ve  halen  de,  yüz  dirhem  kadar  o
           peynirden  bulunduğunu,  ben  -yani  daimî  hizmetçisi  Emin-  ve  ben  -yani
           Talebesi  ve  Hizmetçisi  Küçük  Hüsrev-  yakînen  görüp  tasdik  ediyoruz.
           Fakat  bu  Hâdise-i  Bereketin  ifşasından  sonra,  evvelce  görünmeyen  dibi
           görünmeye  başladı,  noksaniyetini  gösterdi.  Evet,  Bereket  hususunda
           şâyan-ı hayret bir hâdisedir. Hem yarım kilo bir tereyağı, ekser günlerde
           fazlaca  sarfolduğu  halde,  elli  güne  yakın  devamı,  şübhesiz  bir  Bereket
           içine girmiş.
                  Yine aynen Ramazan Bayramında, Üstadın Rızası olmadığı halde,
           Tahsin ve ben -yani Emin- bir kilo ince şeker getirmiştik. Ekseri yoğurt ve
           süt ve tatlı kabağa ve sair şeylere, bazan yirmi-otuz dirhem kadar kattıkları
           halde -iki aydan fazladır- o şekerden yüz dirhemden fazla kalması, elbette
           Bereket sebebiyledir.
                  Hem bu havalideki Şakirdler, herkes cüz'î-küllî hissetmiş ve itiraf
           ediyorlar   ki:    Risale-i Nur'a   çalıştığımız   zaman,   hem   Rızkımızda
   52   53   54   55   56   57   58   59   60   61   62