Page 442 - Risale-i Nur - Tarihçe-i Hayat
P. 442
444 BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
doğru olduklarını isbat ettikleri gibi; hadsiz Ehl-i Velâyet, Keşf ile ve
Zevk ile ayni Hakikata imza basıyorlar. Elbette O Hakikat, güneş gibi
zâhir olur, şüphe eden divâne olur.
Evet bir fende ve bir san'atta mütehassıs bir iki zâtın o fen ve o
san'ata âid Hükümleri ve Fikirleri, o fende ihtisası olmayan bin adamın
(hattâ başka fenlerde Âlim ve Ehl-i İhtisas da olsalar) muhalif Fikirlerini
hükümden iskat ettikleri gibi, bir mes'elede, meselâ: Ramazan Hilâlini
yevm-i şekte isbat etmek ve "Süt konservelerine benzeyen ceviz-i hindî
bahçesi, rûy-i zeminde var." diye dâvâ etmekte iki isbat edici, bin inkâr
edici ve nefyedicilere galebe edip dâvâyı kazanıyorlar. Çünki isbat eden;
yalnız bir ceviz-i hindîyi veyahut yerini gösterse, kolayca dâvâyı kazanır.
Onu nefy ve inkâr eden; bütün rûy-i zemini aramak, taramakla hiçbir
yerde bulunmadığını göstermekle dâvâsını isbat edebildiği gibi; Cenneti
ve Dâr-ı Saadeti ihbar ve isbat eden, yalnız bir izini ve sinemadaki gibi
keşfen bir gölgesini ve bir tereşşuhunu göstermekle dâvâyı kazandığı
hâlde, onu inkâr ve nefy eden, bütün Kâinatı ve Ezelden Ebede kadar
bütün zamanları görmek ve göstermekle ancak inkârını ve nefyini isbat
etmekle dâvâyı kazanabilir. Bu ehemmiyetli Sırdandır ki, "Husûsî bir
yere bakmayan ve Îmânî Hakikatlar gibi umum Kâinata bakan nefyler ve
inkârlar, -zâtında muhâl olmamak şartiyle- isbat edilmez, diye Ehl-i
Tahkik ittifak edip, bir Düstur-u Esâsî kabul etmişler.
İşte bu kat'î Hakikata binâen, binler feylesofların muhalif fikirleri,
böyle Îmânî Meselelerde, birtek Muhbir-i Sâdıka karşı hiçbir şüphe, hattâ
hiçbir vesvese vermemek lâzım gelirken; yüz yirmidört bin isbat edici ve
Ehl-i İhtisas Muhbir-i Sâdıkın ve hadsiz ve nihayetsiz müsbit ve
mütehassıs Ehl-i Hakikat ve Ashab-ı Tahkikin ittifak ettikleri Erkân-ı
Îmâniyede, Aklı gözüne inmiş kalbsiz ve maneviyattan uzaklaşmış,
körleşmiş birkaç feylesofun inkârlariyle şüpheye düşmek ne kadar
ahmaklık ve divânelik olduğunu kıyas ediniz.
Hem madem, gözümüzle, gündüz gibi, hem nefsimizde, hem etrafı-
mızda bir Rahmet-i Âmme ve bir Hikmet-i Şâmile ve bir İnâyet-i Daime
müşâhede ediyoruz ve dehşetli bir Saltanat-ı Rubûbiyet ve dikkatli bir
Adâlet-i Âliye ve İzzetli İcraat-ı Celâliyenin Âsârını ve Cilvelerini
görüyoruz.. Hattâ bir ağacın meyveleri ve çiçekleri sayısınca