Page 30 - Neşide Dergisi 6.Sayı
P. 30

kumandan edâsıyla koltuğumuza yayılırsak; daha
                                                         doğrusu danışanımızın ego sağlığından çok, kendi
                                                         egomuzun meslekî tatmînine odaklanırsak; danı-
                                                         şanlarımızın gözünde ‘hiç−ama−hiçbir’ değerimiz
                                                         ve gizemimiz kalmayacaktır.

                                                         Şu  hâlde  eksantrik  danışanlarımızın  karşısında,
                                                         sokaktaki  ortalama  insânın  yaptığı  şeyleri  yap-
                                                         makla, en az onlar kadar hastalıklı bir egosantrik
                                                         narsizmaya tutunmaya çalışmış olduğumuz orta-
                                                         ya çıkar ki; bu kãbîl tutumlarla ‘aslâ–ve–aslâ’ ger-
                                                         çek bir sağaltıcı olamayız!
                                                         −  Elbette  ki  Danışanlarımız  arasında,  bizleri  bu-
                                                         naltanlar da olabilecektir. Aslında onlara, bizi bu-
                                                         nalttıklarını ve de tükettiklerini söylemeliyiz. Çün-
                                                         kü kendilerine, bize ne yaşattıklarını bildirdiğimiz
                                                         oranda; kendileri de, bizim; onlara neler yaşattı-
                                                         ğımızı geri−bildireceklerdir.

                                                         Böylece, hem danışanımıza karşı rasyonalize ede-
                                                         bileceğimiz  düşmanca  duygularımız  birikmemiş
                                                         olur,  hem  de,  kendi  danışmanlık  egomuzun  en-
                                                         gelleyici ve dokunulmazlık kalkanıyla mağlubiyet
                                                         kabûl etmez özerkliğini bu şekilde saf dışı da bı-
                                                         rakabilmiş oluruz.

                                                         Demek ki; “Sen bana hiçbir şey yapamazsın, Ben
                                                         mükemmelim, Sinirlerim çelik gibi, O kadar güçlü-
                                                         yüm ki, O kadar bilgeyim ki, Sana hayretle acıyo-
                                                         rum, Sen zavallısın, Oysa ben, yıllarca okudum ve
                                                         şimdi bu hakkı kazandım, Seni aydınlatmak benim
                                                         işim..”  türevinde  verilecek  olan  açık  veya  örtülü
                                                         mesajlar,  sergilenecek  olan  küçümseyici  davra-
            şanımızın kostümünü, sahnesini ve rollerini çalarak
                                                         nışlar ve bakışlar veyahut da bu proseslere eşlik
            onu işsizleştiren ve de kabaca bir seyirciye dönüş-
                                                         edecek olan beden dili; sonuç olarak psikotera-
            türen bir psiko−meddaha da dönüşmemeliyiz.
                                                         piyi, tâ en başından sonuna kadar bulanık ve sığ
                                                         sularda  yüzdürmekten  öteye  götüremeyecektir.
            Demek  ki  empatik  olmak  ile  sempatik  olmak
                                                         Yâni böylesi bir edâ ile aslâ–ve–aslâ danışanımızın
            arasındaki ince çizgiye ‘çok−ama−çok’ dikkat et-
                                                         bilinçaltına ve anılarına yelken açamayız!
            memiz gerekiyor. Unutmayınız ki, biz yekpâre bir
            bütün olamazsak, bu konuda danışanımızın ego-  −  Diğer  taraftan  şunu  da  aslâ  unutmamak  gere-
            sunun parçalı bulutlu atmosferinde  giderek irti-  kir  ki;  Batılı  toplumlarda  birey,  sâdece  psikolojik
                                         21
            fa kaybedebilir ve biz zamân sonra danışanımızla   bir potans taşımakla karakterizedir. Bunun aksine
            birlikte yere çakılabiliriz.                 Doğulu  toplumlarda  ise  birey  tanrısal  ve  kutsal
                                                         bir  yekûn  taşımakla  karakterizedir.   Postmodern
                                                                                      22
            −  Ayrıca,  danışanımızın  terapi  boyunca  yapacak   zamânlarda  ise  ilginç  bir  şekilde  Batılı  toplumla-
            olduğu yolculuğu elinden alarak ve duruma göre   rının  psikolojik  paradigmalarının  Doğu’nun  me-
            takınabileceği maskeleri fark ettiğimizi en baştan   tafizik  öğretilerine   doğru  kayması,  buna  karşın
                                                                        23
            hissettirerek erkenden yüzleştirme yaparsak, yahût   Doğulu toplumların da netâmeli bir şekilde Batılı
            da  ivedi  bir  şekilde  danışanlarımızı  direkt  olarak   storetiplere evrilmesi sonucu gelinen bu noktada;
            herhangi bir DSM tanısı ile etiketlendirip damga-  psikoterapistler olarak, ‘Transkültürel Psikoloji’nin
            larsak; bu da yetmezmiş gibi, sabırsızca danışmayı   epistemolojisi kadar, ‘Krosskültürel Psikoloji’yi de
            sonlandırmaya ve “Evet..! İşte bu kadar..!  Teşhisi   meslekî formasyonumuzun yelpazesine katmamız
            koydum..!  Buldum  işte”  diyerek,  zafer  kazanmış   gerektiği sonucunu bizlere vermektedir. 24


            22  Bkz., Veli Urhan, İnsanın ve Tanrının Kişiliği: Bilinçlerarası İlişki, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, ©2002.
            23   Bkz., Paul Strathern, Konfüçyus, Gendaş Yayınları, İstanbul, ©1998.
            24  Örneğin, bkz., Prof. Dr. Ahmet Çelikkol, Psikiyatriden Hayata, Çizgi Yayınları, İstanbul, ©2002.


          28
   25   26   27   28   29   30   31   32   33   34   35