Page 51 - Münip Dergisi 2.Sayı
P. 51
denk gelen ihtiyar gibi mahcup ve kimsesiz duruyordu İlk iş günü birikmiş kayıt dosyalarının arasında boğuş-
ortada. Parasını verip taksiciyi uğurladı. Birkaç merdi- makla geçti. Öğrenci yurdu kapalı olduğundan akşamı
veni ağır adımlarla çıkıp kapıdan girdi. Dışı gibi içi de yine o kuru masanın üzerinde uyuyarak geçirecekti. Sırt
boştu binanın sağa baktı, sola baktı kimseyi göremedi. ağrılarıyla böyle böyle bir haftayı atlattı.
Işıksız dar koridorda ilerleyip sınıfların kapalı kapılarını Okul hareketlenmiş öğrenciler yurda yerleşmeye baş-
geride bırakarak memuriyet odasını aradı. Hangi kapıyı lamıştı. Küçük karanlık bir oda verdiler, yastığı yorganı
açsa boğucu bir yalnızlık karşılıyordu onu, üç beş par- kaptığı gibi koştu. Ranzanın üzerinde yorgandan hallice
ça eşyadan başka bir şey yoktu etrafta. “Kimse yok mu,” yatılmaktan preslenmiş süngere okşayarak dokundu.
diye bağırdığında gittikçe yaklaşan bir ayak tıpırtısı duy- “İki yıl dediğin nedir ki,” diyordu. Okulun açıldığı gün
du. Gelen kara yağız, yorgun bakışlı ufak tefek bir adam- heyecanla ilk sıraya kuruldu, ders başlayıp formüller, ra-
dı. Okulda kendisinden başka kimsenin olmadığını, kamlar havada uçuşunca yüzü düştü. Hiçbir şey anlama-
gece gündüz bekçilik yaptığını söyledi. Mesai saati geç- dan o günü tamamladı. “Her şey vaktinde gerek gardaş,”
tiğinden kimse kalmamıştı okulda. Yurdun anahtarının diyerek kendiyle konuşurken, “Hele bir yarın olsun,”
kendisinde olmadığını söylediğinde ne yapacağını şaşır- dedi. Gençler güle oynaya sınıfa giriyor, neşeyle çıkıyor-
mış vaziyette kalakaldı ortada. “Neyse,” deyip yorganı lardı. Derslerin ikisi dışında ki onlar da iyi sayılmazdı
duvarın dibine bıraktı. “İki yıl ne ki göz açıp kapayana hayal kırıklığı yaşatmıştı ona. “Beynim mi kalınlaştı,”
kadar geçer,” diye mırıldanırken ilk kez cılız çıktı sesi. diyordu. Bir haftayı bulmadan ilk sıradan ortaya, ardın-
dan en arkaya geçti. Dikkatle dinlemesine rağmen selin
Geceyi birleştirdiği iki ders masasının üzerinde geçire- önüne kattığı kuru dal gibi akıp gidiyordu öğrendikleri.
cekti, sıraya basarak masaya sıçradı, yorganın bir ucunu Tahtaya yazılanları da anladığı yoktu zaten. Torunlarıyla
yatak niyetine altına alıp diğer ucunu üstüne çekti. Bek- yaşıt çocuklarla aynı sıralarda oturmaktan gurur duysa
çi girişte televizyonun sesini sonuna kadar açmış bangır da her geçen gün işin zorluğunu gördü.
bangır bağırtıyordu. Kısmasını söyleyip derme çatma
yatağına döndü. Kozadaki ipek böceğinden farksızdı Karısı telefonda okul nasıl geçiyor, dedikçe pişkinlikle,
yorganın arasında. Televizyonun gürültüsü kesilince, “İyiiii,” deyip geçiştiriyor, dönmenin yollarını aradığın-
“Oh,” dedi içinden. Tam gözü kapanacaktı ki tık tık, diye dan bahsetmiyordu ona. Görevini eski yere aldırması
bir gününe baksa da tükürdüğünü yalamayı istemiyor-
kesilmek bilmeyen bir sese takıldı kulağı. “Neyse ne,” du. Okuma hevesi de kalmamıştı zaten. Kızlarından bi-
deyip başını yastığa gömdü, tıkırtı aralıksız devam edin- rini arayıp işlerin düşündüğü gibi gitmediğini, anasının
ce başını kaldırıp sesin nereden geldiğini kestirmeye kulağına usul usul döneceğini yer etmesini söylemeyi
çalıştı. Okulun içinde olduğunu fark edince üşenmeyip düşünerek telefonu çevirdi, hal hatır edip kapattı. Kuru
bir hışımla kalktı, pijamalarıyla koridora açılan kapıdan yerde sersefil yattığını, yarı aç yarı tok gezdiğini, kimse
başını uzattı, iki sandalyeyi birleştiren bekçi başka yer bilmiyordu. Üç ay dolup kış kapıya dayandığında sabrı
bulamamış gibi onun yattığı sınıfın dibinde duvara sırtı- tükenmişti. Bekçiden kurtulmuş ipe sapa gelmez genç-
nı dayamış telefonla oynuyordu. “La havle, kaybetmez- lerin içine düşmüştü. Kavga, gürültü, kahkaha bitip tü-
sek bulduk, bela mıdır nedir,” diye mırıldanırken bekçi kenmezken mum gibi eriyordu her gece.
sesin geldiği yöne çevirdi bakışlarını, göz göze geldiler.
“Başka yer yok mu gardaş az öteye otursan, televizyonu O gün iş bitiminde sandalyeyi bir hışımla kenara itti,
kapatıp telefona sarıldın, tık tık tık bu ne yahu,” deyip koridoru yel gibi geçerek yurda doğru seğirtti. Bekçi
kapıyı bekçinin yüzüne hızla çarptı. Yatağına yatmadan kenarda çekirdek çitleyerek ona bakıyordu. Yorganı kat-
ladı yastığı arasına sokuşturup iple bağladı, kirli temiz
o hınzır tıkırtı yeniden başladı. İlk günden çıngar çıkart- demeden bulduğunu bavula bastı, az daha traş takımını
mak istemediğinden, sinir küpü olsa da ses etmedi.
unutup gidecekti, hatırladığından dolayı gurur duydu
kendisiyle. Yorganı dalına alarak bavula sarıldı. Yurttan
Gün ışımadan sırt ağrısıyla uyandı. Oflayarak doğrulur-
ken eli boşluğa gelip düşecek gibi olunca anladı nerede çıkarken okulun bando şefinde yoktu ondaki diklik.
olduğunu. Sırtını tuta tuta masadan sıyrılarak cebindeki Bekçi, “Nereye emmi,” dese de boştu artık. Elini kaldırıp
saate göz attı daha beş bile olmamıştı. Kapının kulpuna Allahaısmarladık, derken on beşlik delikanlı atikliğiyle
yokuşun ağzına doğru yürüdü. Görüntüsü kaybolsa da
usulca dokunup büktü, gürültü makinesi bekçiyi aradı türküsü duyuluyordu hâlâ.
koridorda yoktu. Neyse ki tıkırtı kesilmişti. Masayı du-
varın dibine birleştirerek yorganın büyük bir kısmını “Bu dağlar kömürdendir
altına alarak yattı. Geçen gün ömürdendir...”
2022/2 49