Page 113 - Neşide Dergisi 5.Sayı E-Book
P. 113

Düşünce/
                                                                                                     yorum

               Hepsinin hayatında bir tırtıl, bir koza, bir de kele-  Fakat can; bedeni dirilten, aydınlatan varlık yâni
               bek safhası görülür.                         rûh ebedîdir, ölmez.
                  Nasıl gözler için ışık, eşyayı görme vâsıtasıysa,   Doğası gereği görünmez olan rûh, sadece be-
               mânevî ışık da kalp gözü için görebilme ve dola-  den  vasıtasıyla  görünür. Tanrı,  rûhu  bu  dünyaya
               yısıyla bilgi kaynağıdır. Görme aracı olan ışık, yâni   olgunlaşması,  varlığın  sırrına  ulaşması  için  gön-
               ilâhî  nur;  aynı  zamanda  Rabb’in  vücûdudur  da.   dermiştir. Rûhun kemâli, olgunlaşması için beden
               Ve insan rûhu, ancak Allah’ın nûru onu aydınlat-  şarttır.  Rûh,  maddenin  ve  ebediyyetin  bilgisini
               tığı takdirde Allah’ı kavrayabilir. Yâni Allah, ancak   elde edebilmek için bu gelip geçici bedene sıkı
               yine Allah’ın nûruyla doğrudan doğruya algılanır.
                                                            sıkıya  bağlıdır.  Sonsuzu,  sınırsızı  anlayabilmesi
               Rûhsal  gözler  tamâmen  açılmadan,  yâni  içimiz   için sonluyu, sınırlıyı bilmesi gerekir.
               tamâmen ışıkla dolmadan gerçekte kim olduğu-
               muzu göremeyiz. O latif varlık, parlayıp kalbi dol-  Rûh ve nefs, can ve beden gibi zıt unsurlar; in-
               durunca gören ve konuşan Allah olur.         sanda  birbirleriyle  çatışıp  dururlar.  Beden,  insanı
                                                            dünyâya bağlar; rûh Tanrı’ya yükselmek ister. İnsa-
                  Kalpleri ışıkla dolanlar, bu ışık seli içinde evre-
                                                            noğlunun hayâtı, bundan dolayı dramatik bir mâ-
               ni, insanı ve Tanrı’yı birbiriyle kaynaşmış görürler.
                                                            hiyet arz eder. Ya rûhu seçip yeniden evrensel rûh,
               Sürekli olgunlaşmakta olan Yûnus da mânevî ge-
               lişiminin bu aşamasında bütün insanlıkta kendini   küllî akıl ya da insan-ı kâmil olup evrimini tamamla-
               bulur.  Görüldüğü  gibi,  dinler  ve  inançlar  (diyâ-  yacak, ya da nefsine hizmet edip yâni şehvet, kibir,
                                                            zulüm  ve  bencillik  gibi  özelliklerini  sürdürüp  sa-
               netler) arasındaki bütün farklılıklar sona ermiş ve
                                                            dece ismen insan olmayı sürdürecektir. Seçim ona
               Hakk âşığı artık dünyadaki bütün kutsal metinle-
               rin özde aynı olduğunu idrâk etmiştir.       kalmıştır. Bu aşamada insan yalnızdır, yapayalnız.
                                                            Dağdaki bir Alıç ağacı misali tek başınadır.
                  Ancak Hakk âşığı hâlâ oluş hâlindedir. Unutul-
               mamalıdır ki, insanın bu âlemde Tanrı’yı perdesiz   Tıpkı  Yunus  Emre’nin  Dolap  şiirinde  olduğu
               olarak görmesine imkân yoktur. Bu, kâinatın yok   gibi; Dolap biçimin, şeklin, bedenin sembolüdür.
               olması demektir. İnsan onunla ancak kendi için-  Su ise bu bedene hayat veren güçtür. Su, birbirin-
               de, kalp aynasına yansımasıyla yüz yüze gelebilir.   den farklı sûretlere, bedenlere girip çıkar. Suyla
               Yâni, Allah, bizlerin kalplerini doldurmadan önce   dolabın  birlikteliğinden  bir  ses  çıkar,  sürekli  bir
               kalp  boşalmalı,  bir  hiç  hâline  gelmeliyizdir.  Her   inilti.  İnsanın  dünyadaki  konumunun,  kendi  öz
               şey  tükenmek/dışarlanmak  zorundadır:  Bütün   yalnızlığının  sesi.  Bu  ses  ve  iniltiyi  çıkaran,  ayrı-
               bağlılıklar, bütün arzular…                  lıklardan şikâyet eden candır. Cânı ne göz görür
                                                            ne de kulak işitir. Onun için başka bir göze, baş-
                  Dahası,  sonsuz  hiçlik  gerçeğini  anlamak  için
                                                            ka bir kulağa ihtiyaç vardır. Su, tepelerden aşağı
               ego ölmeli ve biz bir hiç olmalıyız. Bir kalpte iki
               şey bir arada yaşamaz. Ya o, ya da ego için yer   iner; başka sularla birleşir, ırmak olur ve aka aka
               vardır. Ve ego ancak bizleri acı ve gözyaşına bo-  denize ulaşır.
               ğarak gider. Bu, geride hiçbir şey kalmayıncaya   İşte o deniz Hakk’tır, Hakikat’tir.
               kadar devam eden acı verici bir süreçtir. Bu fenâ
               hâlidir, yok olmaktır. Bu hâl, egonun hükmünü ve   Böyle  her  kim  damlacık  mesâbesinde  olan
               kişinin benlik duygusunu tamâmen kaldırır. Fenâ   varlığını  ve  seyahatini  Bahr  i  Umman’a  kavuştu-
               içinde kişi; bütün bütün yok olup gitmişken Allah   rup, o okyanusta gaiblere karışırsa, ebedileşir, ar-
               kendi  varlığından  ona  yeni  bir  hayat  verir,  onu   tık hem okyanus olur hem de okuyan us…
               kendi  boyasıyla  boyar.  Kişinin  içindeki  ve  dışın-  Çünkü  insan  hamurundaki  ateş-hava-su-
               daki bütün vasıfları değiştirir. Artık ölümün zâten
               alacağı  egoist  benlik  bırakılmış,  mutlak  benlik   toprak  unsurlarını,  Bilim-Sanat-Felsefe-Aşk-Hik-
                                                            met-Etik-Estetik ve erenler himmeti ile saf ve som
               onun yerini almıştır.
                                                            bir altına dönüştürmüş ve artık bir İnsan ı Kâmil
                  Böyle Allah’la bir olan Hakk âşığının artık hiç-  (Kibrid i Ahmer – Felsefe Taşı) olmuştur.
               bir isteği kalmamıştır. Çünkü arzu ve istek, ikiliğin
               bir  yansımasıdır.  Ölmeden  önce  ölüp  egosunu   Böylece  tüm  kutsal  metinlerde  muştulandığı
               yok  eden  kişi;  her  şeyin  arkasındaki  bir  ile  bir-  gibi, Simya süreci tamamlanır ve son bulur.
               leşmiş,  böylece  ikilik  zincirinden  kurtulmuş,  ya-  Çünkü İnsan ı Kâmil varlığın hem tohumudur
               radılışın  en  büyük  amacını  gerçekleştirmiş  olur.
                                                            hem de onurudur.
               Tanrı, insanı maddî ve mânevî, beden ve rûh ol-
               mak üzere iki unsurdan yaratmıştır. İnsan, bedeni   O, Hakk’ın sırrı ve kut’udur.
               vasıtasıyla  dünyaya  bağlıdır.  Sûreti,  yâni  bedeni   Hâsılı,  bu  mânevî  simya  doğumu  ile  kemâle
               tabiâtı  da  meydâna  getiren  dört  unsurdan;  su,
                                                            erenlere selam olsun.
               hava, toprak ve ateşten oluşmuştur. İnsan ölünce
               bunlar,  tekrar  geldikleri  yere  -tabiata-  karışırlar.   Unutma! Olsun… Ol’sun… O’sun…


                                                                                                     111
   108   109   110   111   112   113   114   115   116   117   118