Page 63 - My FlipBook
P. 63

abajur.. Ortada ve ön plânda büyük bir acem halısı.. EĢyada, salonun büyüklüğüne
             nisbetle besbelli bir seyreklik vardır.]
             (Salon kapkaranlık ve kimsesiz.. EĢya hayal meyal görünüyor. Yalnız soldaki
             camlı kapının içinden gelen zayıf ve pembe bir ıĢık... KarĢıdaki büyük
             pencerede, Ġstanbul'un en güzel ve açık bir gecesini köprü istikametinde
             gösteren pırıl pırıl bir manzara... Birkaç saniye sessizlik ve hareketsizlik..
             Sağdaki
             189
             tfi
             duymaz; ne bitirim yerinde, ne de baĢka bir yerde... Ġnan! (Halıyı kucaklamıya
             hazırlanarak) Haydi Allahaısmarladık!
             YUSUF — Dur! Senden bir ricam daha var.
             (Antikacı Ġhsan durur. Yusuf ona yaklaĢır.)
             YUSUF — Bana bir elllilik daha verebilir misin? Lâzım!...
             ANTĠKACI ĠHSAN — Ne tuhaf insansın! Üç bini aldın ya, ne yapacaksın, bu teltiği.
             YUSUF — Sana, lâzım diyorum. Beni sorguya çekme! Merak edecek birĢey yok; iki
             gün sonra o elliye de yüz alırsın!
             ANTĠKACI ĠHSAN — Ne merak edeceğim? Halı elimde... (Elini cebine sokup bir
             ellilik çıkarır ve Yusuf a verir) Al, benim Hasta Kumarbazım, al! Dedim ya,
             anlaĢılmaz adamsın! (Halıyı kucaklar) HoĢça kal!
             YUSUF — Aman, dikkat, yavaĢ!
             (Yusuf, koĢup sağ kapıyı ardına kadar açar. Antikacı Ġhsan, kucağında halı
             çıkar. Yusuf dikkatle kapıyı kapatır. Kanapenin arkasındaki masanın yanına
             gelir, cebinden cüzdanını çıkarır, içinden bir kartdovizit alır, kartın üzerine
             mürekkepli kalemiyle tam dört kelime yazar. Sonra masanın üstünde eline
             geçirdiği bir toplu iğneyi alır, yürür, ön plândaki koltuğun yanına gelir,
             ceketinin sağ dıĢ cebine attığı elli liralık kâğıdı çıkarır, parayla beraber
             kartı koltuğun kol daya-mıya mahsus yerine, göze batacak Ģekilde iğneler,
             manzaraya, birkaç adım geriden bir göz atar, sağ tarafa doğru yürür, elektirik
             192
             düğmesinin önüne gelir, düğmeyi çevirir. Salon yine karanlık ve pencerede
             Ġstanbul manzarası pırıl pırıl... Yusuf, daha elini elektrik düğmesinden
             indirmeden soldaki kapı açılır; sırtında güzel bir robdöĢabr, Madde...
             MACĠDE — (Elektrik'düğmesinin yanındaki hayalete) Çevir düğmeyi! (Bir an durak)
             Öz evinin hırsızı!
             (Yusuf düğmeyi çevirir. Aydınlık.. Salonun iki ucu arasında, karĢı karĢıya, karı
             ve koca.. Madde bir iki adım atar, gözü döĢemelerde...)
             MACĠDE — Nerede halı? Çocuğumuzun doğum günü bana aldığın hediye? Demek son
             ümidimizi de sattın!
             YUSUF — (Karısına bir iki adım yaklaĢır.) Sattığım bir Ģey yok.. Yarın sabah onu
             yerli yerinde göreceksin.
             MACÎDE — Bari bu sözü söyleme! Ne kadar düĢtüğünü, küçüldüğünü, alçaldığını
             görmüyor musun?
             (Madde bir adım daha atar. Koltuğun, kol dayanacak yerinde, dıĢarıya doğru bakan
             kartla elli liralık banknotu görür. Atılır ve bir çekiĢte alır.)
             MACĠDE — (Kartı okuyarak) "Sabaha büyük müjdeler, kurtuluĢ..." (BaĢını kaldırıp
             kocasına bakar.) Ve bana, sen gelinciye kadar ev masrafı için bir sadakacık;
             elli lira.. Yarın sabah saat 10 da randevu verdiğin ev sahibine ne diyeceğim?
             193
             Yalnız sütçüye borcumuz almıĢ dört lira; ne vereceğim? (BaĢını çevirir,sarsılır)
             Karı koca arasında bu ne korkunç haberleĢme tarzı! Bir cinayet filmi mi
             çeviriyoruz? (Koltuğa çöker, parayla kartı yere bırakır, saçlarını kavrar.) Bana
             Allah acısın, bana Allah acısın!
             YUSUF — (Istıraplı bir sesle) Macide, sana ve bana Allah acısm.. Sen de bana
             acı!
             MACĠDE — (DehĢetler içinde baĢını kaldırır, donar, kafasını sağa sola sallar.)
             Sana nasıl acıyorum bilsen, ah bunu bilsen!... Yazık ettin, kıydın kendine;
             istidadına, aklına, gençliğine...
             YUSUF — (Yalvarırca) Sus Macide, beni bu akĢam öldürebilirsin!
             MACĠDE — (Ayağa fırlar) Ölüm mü? O bizim için liman, sığınak, anne kucağı.. Ah
             ölebilsen, ö-lebilsek...
   58   59   60   61   62   63   64   65   66   67   68