Page 119 - Efsane
P. 119
Eğer bağlı olmasam şu anda yüzünü parçalayabilirdim. "Kardeşlerim nerede?” Sesim boğuk ve çatlak çıktı.
"Eden'a ne yaptınız?"
Komutan sadece gülümseyip arkasındaki askerlere parmağını şaklattı. "Gerçekten seninle kalıp sohbet
etmek isterdim ama başında durmam gereken bir eğitim seansı var. Ayrıca seni görmeye benden çok daha
hevesli biri var. Gerisini ona bırakıyorum.” Komutan başka bir şey söylemeden çıktı. Sonra başka
birinin -daha küçük, narin birinin- siyah peleriniyle hücreye girdiğini gördüm.
Yırtık pırtık pantolonu ya da çamurlu botları yoktu, yüzü kir içinde değildi. Kız
temizlenmiş, pırıl pırıl olmuş, saçını arkada yukarıdan, düzgün bir atkuyruğu
yapmıştı. Üzerinde şık bir üniforma vardı, pelerinli ordu kıyafetinin tepesinde
altın apoletler parıldıyordu, omuzlarında beyaz halatlar, her iki koluna da
işlenmiş çift oklu rütbe nişanı vardı. Pelerini yerlere kadar inip onu altın işlemeli
bir siyahla kuşatmıştı. Özenle yapılmış bir Canto düğümü pelerininin boynunu
sağlam bir şekilde tutuyordu. Bu kadar genç görünmesine şaşırdım, onu ilk
gördüğüm andan bile daha genç duruyordu. Herhalde Cumhuriyet benim
yaşımdaki bir kıza bu kadar yüksek bir rütbe vermiş olamazdı. Dudaklarına
baktım; öptüğüm bu dudaklar şimdi parlatıcıyla kaplanmıştı. Aklıma saçma
sapan bir düşünce gelince kahkaha atmak istedim. Eğer annemin ölümüne ve
benim yakalanmama sebep olmasaydı, eğer onun ölmesini istiyor olmasaydım,
kesinlikle nefes kesici olduğunu düşünürdüm.
Yüzümden onu tanıdığımı anlamış olmalıydı. "Tekrar karşılaştığımıza en az benim kadar sevinmiş
olmalısın. Bacağındaki yaraların sarılmasına aşırı bir nezaket gösterisi diyebilirsin,” diye lafı yapıştırdı,
"idam edilirken ayakta durmanı istiyorum, seninle işim bitene kadar
enfeksiyondan ölmene göz yummayacağım.”
"Teşekkürler. Çok naziksin.”
Alaycı sözlerimi umursamadı. “Day sensin demek.” Konuşmadım. Kız kollarını kavuşturup
gözlerini delici bir bakışla bana dikti. “Ama sanırım sana Daniel demem
gerekiyor. Daniel Altan Wing. Ağabeyin John'dan bu kadarını öğrenebildim.”
John'un adı geçince öne eğilip anında buna pişman oldum, bacağım acıdan patlamak üzereydi. "Kardeşlerim
nerede?”
İfadesi değişmedi. Gözlerini bile kırpmadı. "Artık onları düşünmen gerekmiyor.” Birkaç adım yaklaştı.
Burada adımları kesin, ölçülüydü, şüphesiz Cumhuriyet’in elitlerine has bir yürüyüştü bu. Sokaklarda bunu
gizlemeyi oldukça iyi başarmıştı. Bundan dolayı daha da öfkelendim.
“İşte yapacaklarımız, Bay Wing. Sana bir soru soracağım, sen de bana cevap vereceksin. Kolay bir soruyla
başlayalım. Kaç yaşındasın?”
Gözlerine baktım. "Seni o Skiz dövüşünden hiç kurtarmamalıydım. Orada bıraksaydım da ölseydin keşke."
Kız yere baktı, sonra da kemerinden bir silah çıkarıp suratıma geçirdi. Bir saniye boyunca sadece kör edici