Page 121 - Efsane
P. 121

Kapının yanında duran askerlerden birini çağırdı. "6822‘deki tutuktunun parmaklarını kesin.”

               İleri atıldım ama kelepçeler ve sandalye beni engelledi. Bacağım acıdan mahvoldu. Kimsenin üzerimde bu
               kadar güç sahibi olmasına alışık değildim. "Evet, içeriye zorla giren bendim!” diye bağırdım. “Ama onu
               öldürmedim derken ciddiyim. Canını yaktım, itiraf ediyorum, kaçmak zorundaydım, beni durdurmaya
               çalıştı. Ama en fazla bıçağımla omzunu yaralamış olabilirim. Lütfen... sorularını cevaplayacağım. Şu ana
               kadar sorduğun her şeyin cevabını verdim."

               Kız tekrar bana baktı. "Omzunu yaralamaktan başka bir şey yapmış olamazsın demek. Belki de tekrar
               bakmalıydın.” Gözlerinde derin bir öfke vardı, beni afallattı. Metias'la karşılaştığım geceyi hatırlamaya
               çalıştım, onun bana silahını, benim de ona bıçağımı doğrulttuğum anı. Ona isabet etti... omzuna geldi.
               Bundan emindim. Emin miydim ?

               Bir an sonra askere durmasını söytedi. "Cumhuriyetin veri tabanına göre,” diye devam etti, "Daniel Altan
               Wing beş yıl önce, çalışma kamplarından birinde çiçek hastalığından öldü.”

               Hıh. Çalışma kamplarıymış. Evet, tabii; ayrıca Seçmen de her dönem adil seçimle başa geliyordu zaten. Bu
               kız ya gerçekten bütün bu uydurmalara inanıyordu ya da benimle alay ediyordu. Eski bir anı canlanmaya
               çalıştı içimde -gözlerimden birine enjekte edilen bir iğne, soğuk metal bir sedye ve
               üstümde bir ışık- ama geldiği gibi gitti.

               "Daniel öldü,” diye cevap verdim. "Onu çok uzun süre önce ardımda bıraktım.”
               “Sanırım o zaman sokaklarda suç işlemeye başlamıştın. Beş yıl önce. Görünüşe
               göre yaptığın şeylerin yanına kâr kalmasına alışmışsın. Gardım düşürmeye
               başlamışsın, değil mi? Daha önce hiç başka biri adına çalıştın mı? Senin için
               çalışan kimse var mı? Vatanseverlerle bir ilişkin var mı?”

               Başımı salladım. Aklıma çok korkunç bir soru geldi, sormaktan ölesiye korktuğum bir soru. Tess’e ne
               yapmışlardı?
               "Hayır. Beni aralarına almaya çalıştılar ama ben yalnız çalışmayı tercih ederim."
               "Çalışma kamplarından nasıl kaçtın? Cumhuriyet için çalışman gerekirken Los
               Angeles sokaklarında terör estirmeye nasıl başladın?
               Demek Cumhuriyet'in Deneme’de başarısız olan çocuklar hakkında düşündüğü
               buydu. "Ne fark eder? Şu anda buradayım."


               Bu sefer Kız’ın damarına dokunmuştum. Sandalyemi duvarın dibine kadar tekmeledi, sonra da kafamı
               duvara geçirdi. Çarpmanın şiddetiyle gözümde yıldızlar uçuştu. "Nedenini söyleyeyim," diye tısladı. "Eğer
               sen kaçmış olmasaydın, ağabeyim hayatta olurdu. Bundan sonra çalışma kamplarına gönderilen pis sokak
               serserilerinin bir daha sistemden kaçmadığından emin olmak istiyorum, böylece bunun gibi bir olay bir
               daha asla yaşanmaz.”

               Yüzüne bakarak güldüm. Bacağımdaki acı öfkemi daha da artırıyordu. "Hımm, tek endişen bu demek?
               Deneme sınavına girip ölmekten kurtulan bir avuç kaçak, öyle mi? O on yaşındaki çocuklar oldukça
               tehlikeli, ha? Bildiklerin yanlış diyorum sana. Ben senin ağabeyini öldürmedim. Ama sen benim annemi
               öldürdün. Yaptığının silahı onun başına doğrultmandan hiçbir farkı yoktu.”

               Kız’ın yüzü sertleşti ama içinde bir şeyin bocaladığını görebiliyordum ve bir an için de olsa sokakta
               gördüğüm kıza benzedi yeniden. Üzerime eğildi, o kadar yakınlaştı ki dudakları kulağıma dokundu.
               Nefesini tenimde hissedebiliyordum. Tüylerim diken diken oldu. Sadece benim duyabileceğim bir fısıltıyla,
   116   117   118   119   120   121   122   123   124   125   126