Page 126 - Efsane
P. 126

Chian bizi perdeli kısımdan çıkarıp ana balo salonuna götürdü. Tekrar nefes almaya başladım.





                SAAT: 01:00
                RUBY BÖLGESİ
                GÖLGEDE SICAKLIK: 22 °C

                Kutlama bittiğinde, Thomas tek kelime etmeden beni evime bıraktı. Kapının önünde bir süre
                oyalandı. Sessizliği bozan ben oldum. “Teşekkürler,” dedim. “Eğlenceliydi.” Thomas başını salladı.
                “Evet. Komutan Jameson’ın daha önce askerlerinden biriyle bu kadar gururlandığını hiç görmemiştim.
                Cumhuriyet’in altın kızı oldun.” Ama ondan sonra yine sustu. Mutsuzdu ve bir şekilde bundan kendimi
                sorumlu hissediyordum.
                “İyi misin?” diye sordum.
                “Hımm... Ah, evet iyiyim.”Thomas elini düzleştirilmiş saçlarının içinden geçirdi. Eldivenine biraz saç
                jölesi bulaştı. “Seçmenin oğlunun da orada olacağını bilmiyordum.” Gözlerinde gizemli bir duygu fark
                ettim... öfke miydi? Kıskançlık? Yüzünde bir gölge oluşturup onu çirkinleştiriyordu.

                Omuz silktim. “Seçmenin ta kendisiyle tanıştık. İnanabiliyor musun buna? Bence başarılı bir geceydi.
                Komutan Jameson'la kafa kafaya verip beni güzel şeyler giymeye ikna etmeniz iyi fikirdi.” Thomas beni
                inceliyordu. Bu hoşuna gitmiş görünmüyordu. “June, sana bir şey sormak istiyordum...” Duraksadı.
                “Day’le birlikte Lake bölgesindeyken, seni öptü mü?”

                Kalakaldım. Mikrofonum. Bu yüzden biliyor olmalıydı; mikrofonum öpüşürken açılmış olmalıydı ya da
                doğru düzgün kapatmamıştım. Thomas’ın bakışlarıyla karşılaştım. “Evet, öptü,” dedim beklemeden. Aynı
                duygu gözlerine geri döndü. “Neden yaptı bunu?”

                “Belki beni çekici bulmuştur. Ama büyük ihtimalle içtiği ucuz şaraptan olmalı. Ben de ayak uydurdum. O
                kadar geldikten sonra görevi tehlikeye atmak istemedim.”

                Bir an sessizce durduk. Sonra, henüz karşı çıkmaya firsat bulamadan Thomas’ın eldivenli ellerinden biri
                çenemden geçti ve beni dudaklarımdan öpmek için eğildi.

                Ağzı benimkine dokunamadan geri çekildim ama şimdi de elleri boynumun arkasmdaydı. Bu kadar
                iğreneceğimi bilmiyordum. Önümde tek görebildiğim elleri kanlı bir adamdı.

                Thomas bana uzunca baktı. Sonunda beni bırakıp uzaklaştı. Gözlerindeki hoşnutsuzluğu görebiliyordum.
                “İyi geceler, Bayan Iparis.” Cevap veremeden holü geçti. Yutkundum. Sokaklardayken rol yaptığım için
                başım kesinlikle belaya girmezdi ama Thomas’ın ne kadar altüst olduğunu anlamak için dâhi olmaya
                gerek yoktu. Acaba bu konuda bir şey yapacak mı, ne yapabilir, diye merak ettim.

                Gözden kaybolmasını izledim, sonra kapıyı açıp yavaşça içeriye adımımı attım.

                Ollie neşeyle beni karşıladı. Onu biraz okşayıp avluya saldım ve üzerimdeki elbiseden kurtulup kendimi
                duşa attım. Çıkınca siyah bir atlet ve şort giydim.

                Boş yere uyumaya çalıştım. Ama bugün çok fazla şey yaşamıştım... Day'in sorgusu, Seçmen Primo ve
                oğluyla tanışmamız, bir de Thomas. Metias’ın öldüğü olay yeri zihnimde yeniden belirdi ama aklımda o
                sahneyi canlandırırken yüzünün Day’in annesinin yüzüne dönüştüğünü gördüm. Yorgunluktan bitkin
                gözlerimi ovuşturdum. Zihnimde bilgiler dönüp duruyordu, hepsini bir anda işlemden geçirmeye çalışıp
   121   122   123   124   125   126   127   128   129   130   131