Page 122 - Efsane
P. 122
"Annen için üzgünüm. Komutanım sivilleri incitmeyeceğine söz vermişti, sözünden döndü. Ben..." dedi.
Sesi titriyordu. Gerçekten özür diler gibi çıkıyordu ama neye yarar? “Keşke Thomas'ı durdurabilseydim.
Yanlış anlama, sen ve ben düşmanız ama böyle bir şeyin olmasını istemedim.” Doğrulup arkasını dönmeye
başladı. "Şimdilik bu kadar yeter.” “Bekle.” Büyük çaba sarf ederek, sinirimi yatıştırıp boğazımı
temizledim. Kendimi tutamadan sormaktan korktuğum soru ağzımdan kaçıverdi. “O hayatta mı? Ona ne
yaptınız?"
Kız dönüp bana baktı. Yüzündeki ifade kimden bahsettiğimi çok iyi bildiğini gösteriyordu. Tess. Hayatta
mıydı?Kendimi en kötü ihtimal için hazırladım.
Ama onun yerine sadece başını salladı. “Bilmiyorum. Onunla ilgilenmiyorum.” Askerlerden birine başıyla
işaret verdi. "Gün bitimine kadar onu susuz bırakın ve koridorun sonundaki hücrelerden birine tıkın. Belki
sabaha daha sakinleşmiş olur.” Askerin bu kadar genç birine selam verdiğini görmek çok garipti.
Fark ettim ki Tess'i bir sır olarak saklıyordu. Benim için miydi? Ya da Tess için?
Askerlerle hücrede yalnız başıma kaldım. Beni sandalyeden yaka paça çekip yerde sürüklediler, sonra da
kapıdan dışarı çıkardılar. Yaralı bacağım yerdeki fayanslarda sürünüyordu. Gözüme yaşların dolmasını
engelleyemiyordum. Acı başımı döndürüyor, sanki dipsiz bir kuyuda boğuluyormuşum gibi hissediyordum.
Askerler beni kilometrelerce uzunluktaymış gibi gelen geniş bir koridorda götürüyorlardı. Her yerde asker
vardı, bir de gözlük ve eldiven takmış doktorlar. Revir tarafında olmalıydım. Herhalde bacağımdan dolayı.
Kafam önüme düştü. Artık içimde tutamıyordum. Zihnimde yerde yatan annemin yüzünü görüyordum. Ben
yapmadım diye bağırmak istedim ama sesim çıkmadı. Yaralı bacağımdaki acı beni yendi.
En azından Tess güvendeydi. Ona zihinsel bir uyarı göndermek, Kaliforniya’dan çıkıp olabildiğince uzağa
kaçmasını söylemek istedim.
O sırada koridoru yarılamışken bir şey dikkatimi çekti. Evimizin sundurmasının altında ve bölgemizin
gölündeki kıyı setlerinin orada gördüğüm sayılarla aynı şekilde yazılmış küçük kırmızı bir sayı; sıfır.
Üzerine sayının spreylenmiş olduğu kapılardan geçerken daha iyi görebilmek için kafamı çevirdim.
Kapılarda pencere yoktu ama baştan aşağı beyazlar içinde gaz maskeli biri kapıdan girerken bir an için
içeriyi görebildim. Yürüdüğümüz için bulanık görüntülerden başka bir şey göremedim ama bir şeyi
yakalamayı başardım. Sedyenin üzerinde bir torba vardı. Bir ceset. Torbanın üzerindeyse kırmızı bir X.
Sonra kapılar yeniden gıcırdayarak kapandı ve ilerlemeye devam ettik.
Aklımdan bir dizi görüntü geçmeye başladı. Kırmızı sayılar. Evimizin kapısındaki üç çizgili X. Eden’ı
götüren hastane araçları. Eden'ın kararmış, kan dolmuş gözleri.
Kardeşimden bir şey istiyorlardı. Hastalığıyla ilgili bir şey. Üç çizgili X yeniden gözümün önüne geldi.
Peki ya veba Eden’a kazara bulaşmadıysa? Ya hiç kimseye kazara bulaşmıyorsa?