Page 148 - Efsane
P. 148

DAY




               ASANSÖRÜN ZİNCİRLERİNİN GICIRDAYARAK DURDUĞUNU duyana
               kadar birkaç kat yukarı çıktık. İki asker beni tanıdık bir koridora çıkarttı. Sanırım

               beni hücreme geri götürüyorlardı, en azından şimdilik. Sedyede uyandığımdan
               beri ilk kez bitkin düştüğümü fark ettim ve kafam önüme düştü. Doktor bana
               ameliyat sırasında çok hareket etmeyeyim diye bir iğne yapmış olmalıydı.
               Etrafımdaki her şeyin kenarları bulanık duruyordu, sanki koşuyormuşum gibi.


               Sonra askerler koridorun ortasında, hücremden oldukça uzakta bir yerde aniden
               durdular. Şaşkınlıkla onlara baktım. Daha önce fark ettiğim odalardan birinin
               dışında duruyorduk, büyük cam pencereleri olanlardan. Sorgu odaları. Demek
               öyle... Beni idam etmeden önce daha çok bilgi almak istiyorlardı.
               Statik, sonra da askerlerden birinin kulaklığından bir ses geldi. Asker onayladı.
               "Onu içeri alalım,” dedi. "Yüzbaşı hemen geleceğini söyledi."

               Dakikaların geçmesini bekliyordum, ifadesiz nöbetçiler kapıda beklerken, iki
               tanesi de kelepçeli kollarımı tutuyordu. Bu odanın öyle ya da böyle ses geçirmez
               olması gerektiğini biliyordum ama silah sesleri ve çığlıkların uzaktan gelen
               titreşimlerini duyabildiğime yemin edebilirdim. Kalbim küt küt attı. Birlikler
               meydandaki kalabalığa ateş açmış olmalıydı. Benim yüzümden mi ölüyorlardı?
               Zaman ilerliyordu. Bekledim. Göz kapaklarım ağırlaşıyordu. Hücremin
               köşesinde kıvrılıp uyumaktan başka bir şey yapmak istemiyordum.


               Sonunda ayak seslerinin yaklaştığını duydum. Kapı savrulup açıldı, içeri siyah
               üniformalı, gözlerine koyu saçları düşmüş genç bir adam girdi. Omuzlarında
               gümüş apoletler vardı. Diğer askerler topuklarını birbirine vurdu.
               Adam onları gönderdi. Onu tanıdım. Annemi vuran yüzbaşıydı. June daha önce

               ondan bahsetmişti. Thomas. Onu Komutan Jameson göndermiş olmalıydı.

               "Bay Wing,” dedi. Bana yaklaşıp kollarını kavuşturdu. "Sonunda seninle resmi
               olarak tanışmak ne büyük zevk. Bu fırsatı kaçıracağım diye endişelenmiştim.”
               Bütün varlığımı sessiz kalmaya zorladım. Benimle aynı odada bulunmaktan

               rahatsızmış gibi duruyordu, yüzündeki ifade de benden gerçekten nefret ettiğini
               söylüyordu.
               "Komutanım idam ediliş tarihinden önce sana prosedürle ilgili bazı standart
               sorular sormamı istiyor. Tabii her ne kadar yanlış bir başlangıç yapmış olsak da
   143   144   145   146   147   148   149   150   151   152   153