Page 171 - Efsane
P. 171

Birkaç saat yerimden kıpırdamadım. Dışarıda Cumhuriyet andı başladığında,
               sokaktaki insanların aşağıdan eşlik eden seslerini duyabiliyordum ama ayağa
               kalkmakla uğraşmadım. Seçmen Primo’nun ismi geçtiğinde selam vermedim.
               Ollie yanımda oturuyor, arada sırada bakıp, inliyordu. Ben de ona bakıyordum.
               Düşünüyor, hesaplıyordum. Bir şey yapmalıydım. Metias’ı, annemle babamı,
               Day’in annesini ve kardeşlerini düşündüm. Veba pençelerini öyle ya da böyle
               hepimize geçirmişti. Veba annemle babamı katletti. Day’in kardeşine bulaştı.

               Bütün bu gerçeği ortaya çıkardığı için Metias’ı öldürdü. Benden sevdiğim
               insanları aldı.

               Vebanın arkasında da Cumhuriyetin ta kendisi vardı. Eskiden gurur duyduğum
               ülke. Deneme’yi geçemeyen çocuklar üzerinde deneyler yapıp onları öldüren

               ülke. Çalışma kamplarıymış. Hepimizi kandırmışlardı. Cumhuriyet Drake’teki
               sınıf arkadaşlarımın yakınlarını da öldürmüş müydü acaba; bütün o insanlar
               savaşta mı, kazada mı yoksa hastalıklardan mı ölmüşlerdi? Başka neler
               gizleniyordu?


               Kalkıp bilgisayarıma yürüdüm ve su içtiğim bardağı aldım, ifadesizce içine
               baktım. Bir şekilde parmaklarımın yansımasını görünce afalladım, bana Day’in
               kana bulanmış ellerini, Metias’ın cansız bedenini hatırlattı. Bu antika cam bir
               hediyeydi, güya Cumhuriyet’in Güney Amerika’daki adalarından ithal edilmişti.
               2150 Not ederdi. Su içtiğim bu bardağa harcanan parayla bir veba ilacı
               alınabilirdi. Belki o adalar Cumhuriyete ait bile değildir. Ya da bana

               öğretilenlerin hiçbiri doğru değildir.

               Bir öfke dalgası içinde bardağı kaldırıp duvara fırlattım. Binlerce parçaya
               bölündü. Orada hareket etmeden duruyor, tir tir titriyordum. Eğer Metias ve Day
               hastanenin arka sokağı dışında bir yerde karşılaşmış olsalardı, müttefik

               olabilirler miydi?
               Güneşin yönü değişmiş, akşamüstü olmuştu. Hâlâ hareketsiz bir şekilde
               bulunduğum yerde duruyordum.
               Gün batımı, dairemi turuncu ve altın renklere boyadığında trans halinden çıktım.
               Kırılan bardağın parlayan parçalarını temizledim. Üniformamı baştan aşağı
               giyindim. Saçlarımı kusursuz bir şekilde başımın arkasında toplayıp yüzümün
               temiz, sakin ve duygulardan arınmış olduğundan emin oldum. Aynaya

               baktığımda aynı ifadeyi görünüyordum. Ama artık farklı biriydim. Gerçeği bilen
               bir dehaydım ve ne yapacağımı da biliyordum.

               Day’in kaçmasına yardım edecektim.
   166   167   168   169   170   171   172   173   174   175   176