Page 173 - Efsane
P. 173

Zihnimdeki düşünceler birbirleriyle yarışıyordu. Kurşunların sekebileceği
               çelikten duvarları olan böyle bir hücrede tüfeklerin içinde büyük ihtimalle
               kurşun mermi yoktu. Beni sersemletmek için plastik mermi olabilirdi. Hatta
               sakinleştirici iğneler. Ama beni ya da onları öldürecek bir şey olamazdı. Tabii
               yakın mesafeden ateş edilmedikçe.


               Boğazımı temizledim. Askerler bana döndü. Birkaç saniye bekledim, sonra
               kusacakmış gibi sesler çıkarıp eğildim. Kendime gelmeye çalışıyormuş gibi
               başımı sallayıp arkama yaslandım ve gözlerimi kapadım.
               Askerler artık tetikte gibi görünüyordu. İçlerinden biri tüfeğini bana doğrulttu.
               Sessizce duruyorlardı.
               Bu numarayı birkaç dakika daha sürdürdüm, askerler izledikçe iki kat daha fazla

               kusacakmış gibi yaptım. Ardından ansızın öğürüyormuş gibi yapıp öksürük
               krizine girdim.
               Askerler birbirlerine bakıyordu. Gözlerinin ilk kez tereddütle parladığım
               gördüm. İçlerinden biri, "Neler oluyor?” diye kızdı. Silahını bana doğrultan
               asker. Cevap vermedim. Bir daha öğürmemek için kendimi tutmaya odaklanmış
               gibi yaptım.

               Başka bir asker ona bakarak. “Belki vebadır.”
               "Saçmalık. Doktorlar onu kontrol etmişti.”
               Asker başını salladı. "Kardeşleriyle aynı ortamda bulundu. Küçük kardeşi Hasta
               Sıfır, değil mi? Belki de doktorlar o zaman fark edemediler?”
               Hasta Sıfır. Biliyordum. Tekrar kusacakmış gibi öksürdüm, bunu yaparken
               askerlere arkamı döndüm, onların dikkatlerini çekmeye çalıştığımı
               düşünmelerini istemiyordum. Öğürüp yere tükürdüm.

               Nöbetçiler tereddüt içindeydi. Sonunda silahını çekmiş olan asker yanındakine
               işaret verdi. "Eh, eğer bu gerçekten mutasyona falan uğramış bir vebaysa burada
               durmak istemiyorum. Biyo ekibini çağır. Onu medikal hücrelerden birine
               taşıyalım.” Diğer asker başını salladı, sonra da kapıyı yumrukladı. Kilidin
               dışarıdan açıldığını duydum. Koridordaki askerlerden biri dışarı çıkarken ona

               eşlik etti, sonra da hemen kapıyı tekrar kilitledi.
               İlk asker bana doğru yürüdü. Omzunun üstünden dönüp, "Tüfekleriniz bunun
               üzerinde olsun,” dedi. Bir çift kelepçe çıkardı. Öğürüp Öksürmekten yaklaştığını
               fark edemiyormuş gibi yapıyorum. "Kalk.” Kollarımdan birini tutup beni sertçe
               ayağa kaldırdı. Acıyla sızlandım.
               Uzanıp elimi zincirlerden çözdü ve kelepçeledi. Ona karşı koymadım. Sonra da
               diğer elimi çözdü. Onu da kelepçelemeye hazırlanıyordu.
   168   169   170   171   172   173   174   175   176   177   178