Page 175 - Efsane
P. 175
Hâlâ askerlerin elinden kurtulmaya çalıştığımı fark ettim.
Biri yüzümü tuttu. Ansızın Komutan Jameson’ın gözlerinin içine baktım.
"Ahmakça bir teşebbüs,” dedi. Thomas'a baktı, o da selam verdi. "Thomas, onu
hücresine geri götür. Bari bu sefer başına doğru düzgün nöbetçiler koy." Çenemi
bırakıp eldivenli ellerini birbirine sürttü. "Şimdiki nöbetçilerin kovulup
devriyemden çıkarılmasını istiyorum.”
"Evet, efendim.” Thomas yine selam verdi, sonra da emirler yağdırmaya başladı.
Boşta olan elim diğer bileğimden hâlâ sarkmakta olan kelepçelere girmişti.
Gözümün ucuyla Thomas'ın yanında baştan aşağı siyahlar içinde başka bir
görevliyi fark ettim. June’du. Yüreğim ağzıma geldi. Bana gözlerini kısarak
bakıyordu. Elinde bana vurmak için kullandığı tüfeği gördüm.
Tekme tokat beni hücreme geri götürdüler. Askerler beni tekrar zincirlerken June
yanımızda durdu. Sonra geri çekildiklerinde yüzüme doğru eğildi. “Bunu bir
daha denememeni öneririm," diye kızdı.
Gözlerinde buz gibi öfkeden başka bir şey yoktu. Kapının yanında Komutan
Jameson’ın gülümsediğini gördüm. Thomas ciddi bir ifadeyle izliyordu.
Sonra June tekrar eğilip kulağıma fısıldadı. "Bunu bir daha deneme," dedi,
“çünkü tek başına başaramazsın, yardımıma ihtiyacın olacak.”
Ağzından çıkacağını düşündüğüm en son şeyi söylemişti. İfademin değişmesini
engellemeye çalışıyordum ama kalbim bir saniyeliğine durdu. Yardım mı? June
bana yardım etmek mi istiyordu? Bu daha biraz önce koridorda beni neredeyse
komaya sokmak üzere olan kızdı. Beni tuzağa düşürmeye mi çalışıyordu? Yoksa
dediklerinde ciddi miydi?
Ağzından son kelime çıkar çıkmaz benden uzaklaştı. Kızmış gibi yaptım, sanki
biraz önce bana hakaret etmiş gibi. Komutan Jameson çenesini kaldırdı. "Aferin,
Ajan Iparis.” June ona hızlıca selam verdi. "Thomas’la birlikte lobiye inin,
sizinle orada buluşuruz.” June ve yüzbaşı gitti. Şimdi Komutan Jameson ve
hücrenin kapısının yakınında duran yeni nöbetçi grubuyla baş başaydım.
Bir süre sonra, "Bay Wing,” dedi. “Bu gece çok etkileyici bir performans
sergilediniz. Gerçekten de Ajan Iparis’in söylediği kadar çevikmişsiniz. Böyle
yeteneklerin, on para etmez suçlularla ziyan olduğunu görmekten nefret
ediyorum ama hayat hiç de adil değil, öyle değil mi?” Bana gülümsedi. "Zavallı
çocuğum. Gerçekten de askeri bir kaleden kaçabileceğini düşündün, öyle mi?”
Komutan Jameson bana doğru yürüdü, eğildi ve dirseğini dizine koydu. "Sana
kısa bir hikâye anlatayım,” dedi. "Birkaç yıl önce, seninle birçok ortak noktası