Page 174 - Efsane
P. 174
Birden döndüm ve bir saniye için özgürdüm. Daha tepki veremeden dönüp silahı
kılıfından çıkardım ve ona doğrulttum. Diğer iki nöbetçi de silahlarını bana
doğrulttu, ama ateş açmadılar. İlk gelen askeri vurmadan bunu yapamazlardı.
Rehin aldığım askere, "Adamlarına kapıyı açmalarını söyle," dedim.
Yutkundu. Diğer askerler gözlerini kırpmaya cüret bile edemiyorlardı. "Kapıyı
açın!" diye bağırdı. Koridorda bir kargaşa oldu, sonra da klik sesleri geldi. İlk
asker bana dişlerini gösterdi. "Dışarıda onlarca asker var,” diye patladı. "Asla
başaramayacaksın."
Ona sadece göz kırptım.
Kapı bir milim açıldığı anda, askeri gömleğinden tutup duvara savurdum.
İçlerinden biri bana ateş etmeye çalıştı, yere yuvarlandım. Etrafımda silahlar
patlıyordu. Plastik mermi sesiydi bu. Yuvarlanmayı bırakıp askerlerden birine
çelme taktım, sırtüstü yere düştü. Bu bile canımı feci yakıyordu. Kahrolası
bacak. Onlar kapatamadan aralıktan fırladım.
Bir bakışta sahneyi zihnime kazıdım. Askerler yolu tıkamıştı. Tavandaki karolar.
Koridorun sonunda sağa dönüş vardı. Duvarda 4. Kat yazıyordu. Kapıyı açan
asker tepki vermeye başlamıştı; eli yavaş çekimde silahına gitti. Sıçrayıp
kendimi duvardan ittim ve kapının üst kenarını tuttum. Yaralı bacağım yüzünden
neredeyse dengemi kaybedip düşecektim. Yeniden silah sesleri geldi. Tavana
doğru sallanıp karoların arasındaki metal hatta tutundum. Hücre 6822; altıncı
kat. Aşağı sallanıp sağlam bacağımla askerlerden birinin kafasına tekmeyi
geçirdim. Aşağı yuvarlanırken ben de onunla indim. İki plastik mermi omzuna
saplandı. Acıyla feryat etti. Çömelip koridor boyunca koştum, askerlerden ve
silahlardan sıyrıldım ve bana uzanan ellerden kurtuldum.
John’a ulaşmalıydım. Eğer onu çıkarabilirsem, birbirimize kaçmak için yardım
edebilirdik. Eğer...
O anda ağır bir şey yüzüme vurdu. Gözlerim karardı. Odaklanmaya çalıştım ama
boylu boyunca yere düşmekte olduğumu hissediyordum. Ayağa kalkmaya
çalıştım, fakat biri beni tekrar yere devirdi ve sırtımı seğirtecek kadar keskin bir
acı duydum. Askerlerden biri tüfeğin dipçiğiyle vurmuş olmalıydı. Kollarımın ve
bacaklarımın eller tarafından yere bastırıldığını hissettim. Nefesim kesildi.
Her şey o kadar hızlı gerçekleşti ki olanları kavramakta güçlük çektim. Sanırım
bayılmak üzereydim.
Tepemde tanıdık bir ses duydum. Bu Komutan Jameson'dı. "Bu da ne böyle!”
Askerlerine bağırmaya devam etti. Yavaş yavaş tekrar görmeye başlıyordum.