Page 192 - Efsane
P. 192

dizileceğim yere gitmeden önce ondan bir veda öpücüğü alabilirdim.

               Ama bir şeyden emindim. June'un planı başarısız olsa bile, idam mangasının
               karşısına çıktığımda herkesten ayrı ve tek başıma olsam bile... dövüşecektim.
               Olduğum yerde durmam için içimi kurşunlarla doldurmaları gerekecekti. İçimi

               titreten bir nefes çektim. Cesur düşüncelerdi bunlar ama onları
               gerçekleştirebilecek miydim?

               Hücremdeki askerlerin, gaz maskeleri ve koruyucu yelekleriyle birlikte
               normalden daha fazla silahları vardı. Kimse gözlerini üzerimden ayırmıyordu.

               Gerçekten de çılgınca bir harekette bulunmamı bekliyorlardı. Güvenlik
               kameralarına bakıp meydandaki kalabalığın neye benzediğini hayal ettim.
               Bir süre geçince, "Buna bayılıyor olmalısınız,” dedim. Askerler kıpırdandı,
               birkaçı silahlarını kaldırdı. "Hayatınızdan bir günü beni izleyerek ziyan etmeniz.
               Pek eğlenceli olmalı.”
               Sessizlik. Askerler yanıt veremeyecek kadar korkuyordu.


               Dışarıdaki kalabalığı hayal ettim. Ne yapıyorlardı? Belki içlerinden bazıları hâlâ
               bana acıyordu, hâlâ benim için protesto etmeye istekliydiler. Belki bazıları
               gerçekten de protesto ediyordu ama geçen seferki kadar ciddi bir şey olamazdı,
               yoksa koridordan bir kısmını duyardım. Çoğu benden nefret ediyor olmalıydı. Şu
               anda tezahürat yapıyor olmalıydılar. Bazıları da sadece hastalıklı bir meraktan
               dolayı gelmişlerdi.

               Saatler yavaşça ilerliyordu. İdamı sabırsızlıkla bekliyordum. En azından kısa bir
               süreliğine de olsa bu gri duvarlardan başka bir şey görecektim. Bu beynimi
               uyuşturan bekleyiş sona erecekti. Ayrıca June planladığı şeyde başarısız olursa,
               artık John'u, annemi, Tess'i ve Eden’ı ve geriye kalan herkesi zihnimde
               canlandırmam gerekmeyecekti.


               Askerler değişip duruyordu. Saatin beşe yaklaştığından emindim. Meydan
               şimdiye muhtemelen hınca hınç dolmuştu. Tess. Belki oradaydı; hem izlemekten
               hem de olacakları kaçırmaktan korkuyordu.
               Koridordan ayak sesleri geldi. Sonra da tanıdık bir ses, June’un sesi. Başımı

               kaldırıp kapıya baktım. Buraya kadar mıydı? Kaçma zamanı mı, yoksa ölme
               zamanı mı gelmişti?
               Kapı savrulup açıldı. June hücreye Komutan Jameson ve birkaç askerle birlikte
               girerken nöbetçiler yoldan çekildi. Onu görünce nefesimi içime çektim. June’u
               daha önce hiç bu tarz kıyafetler içinde görmemiştim. Omuzlarından parıldayan,
               lüks apoletler dökülüyordu. Pahalı bir kadifeden yapılmış, kalın, boy
   187   188   189   190   191   192   193   194   195   196   197