Page 198 - Efsane
P. 198
Kelimeler ağzımdan öfkeyle döküldü. “Öyle mi, Metias’a da böyle mi demiştin"
Çok geçmeden jeneratörler devreye girdi. Thomas’m cevabını dinlemek için
beklemedim. Merdivenleri üçer üçer çıktım, elektro-bombanın patlamasından bu
yana geçen süreyi sayıyordum. (Şu ana kadar on bir saniye. Silahlar yeniden
çalışır duruma gelene kadar yüz on bir saniye var.)
Zemin katın kapısından dalıp bir kargaşa denizine düştüm. Askerler meydana
koşuyorlardı. Her yerden ayak sesleri geliyordu. Doğruca kurşuna dizme yerine
geri döndüm. Ayrıntılar etrafımda bir tür düşünce otobanındaymışım gibi
fırlıyorlardı. (Doksan yedi saniye kaldı. Otuz üç asker benimle zıt yönde, on iki
asker benimle aynı yönde ilerliyordu, ekranlardan bazıları kararmıştı; güç
kesintisinden olmalıydı, diğerleri dışarıdaki kıyameti gösteriyordu, gökten
meydana bir şey yağıyordu; para! Vatanseverler çatılardan para saçıyordu.
Kalabalığın yarısı meydandan çıkmaya çalışırken diğer yansı da dağıtılanları
kapışmaya çalışıyordu.)
Yetmiş iki saniye, idam salonuna vardım ve o an manzarayı aklıma kazıdım:
bilinçsiz üç asker vardı. John ve Day (boynunda askerlerin bomba patlamadan
hemen önce gözlerine bağlamış olması gereken gevşemiş bir gözbağı) dördüncü
askerle dövüşüyorlardı. Diğer askerler meydanı bastırabilmek için çağırılmış
olmalıydı ama çok zaman kalmamıştı. Hemen geri geleceklerdi. Arkalarından
koşup askerin ayaklarına çelme taktım. Yere kapaklandı. John çenesini
yumrukladı. Asker hareketsizdi.
Altmış saniye. Day bayılacakmış gibi görünüyordu. Askerlerden biri kafasına
darbe indirmiş olmalıydı veya yaralı bacağı canını yakıyordu. John’la birükte
onu aramıza aldık, idam mangası koridorlarından uzaklaştıran daha dar bir
koridora daldık ve çıkışa doğru ilerlemeye başladık. Komutan Jamesonın sesi bir
saniye sonra megafonlardan duyuldu. Öfkeden köpürmüştü.
“İdam edin! Onu hemen öldürün! Bunun meydanda yayınlandığından emin
olun"
Day kısık bir sesle, “Kahretsin,” dedi. Başı yana kaydı; parlak mavi gözleri boş
ve odağını yitirmiş bakıyordu. John’la birbirimize bakıp ilerlemeyi sürdürdük.
Askerler geri dönüyordu şimdi. Day’i tekrar alana götüreceklerdi.
Yirmi yedi saniye.
Çıkışlardan en az 75 metre uzaktaydık. (Saniyede 1.5 metre kadar ilerliyorduk;
27 kere 1.5, 40 metre ederdi. Bitişiğimizdeki koridorda koşan askerlerin