Page 38 - Efsane
P. 38
mahallinin başladığı yerdi. Komutan Jameson gözleri önde, elleri arkada devam
ediyordu. “Deneme puanın kaçtı?”
“Bin beş yüz, komutanım.” Ordudaki herkes puanımı bilirdi. Ama Komutan
Jameson bilmiyormuş veya umursamıyormuş gibi yapmayı severdi.
Yürümeye devam etti, sanki bunu ilk kez duyuyormuş gibi, “Ah, doğru,” dedi.
“Belki de gerçekten bir işe yarayacaksın. Önceden Drake’i arayıp eğitiminden
azledildiğini bildirdim. Nasıl olsa derslerin bitmek üzereydi.”
Kaşlarımı çattım. “Komutanım?”
“Oradaki notlarının tam dökümünü aldım. Mükemmel notlar; derslerinin çoğunu
gereken sürenin yarısı kadar senede bitirdin, değil mi? Ayrıca bana sürekli
ortalığı karıştırdığını da söylüyorlar. Bu doğru mu?”
Benden ne istediğini anlamıyordum. “Bazen, komutanım. Bir sorun mu var?
Okuldan mı atıldım?”
Komutan Jameson gülümsedi. “Hiç de değil. Seni erken mezun ettiler. Beni takip
et; görmeni istediğim bir şey var.”
Metias hakkında ve orada ne olduğuyla ilgili sorular sormak istiyordum. Ancak
buz gibi tavrı beni engelliyordu.
En sonunda bir acil çıkış kapısına ulaşana kadar birinci kattaki koridorlardan
birinde yürüdük. Orada Komutan Jameson nöbet tutan askerleri elini sallayarak
uzaklaştırıp beni içeri götürdü. Ollie’nin boğazından boğuk bir inleme döküldü.
Açık havaya çıktık, bu sefer binanın arka tarafındaydık. Sarı bandın içinde
olduğumuza fark ettim. Etrafımızda onlarca asker toplanmıştı.
Komutan Jameson bana dönüp, “Acele et,” dedi. Adımlarımı sıklaştırdım.
Bir an sonra bana ne göstermek istediğini ve nereye gitmekte olduğumuzu
anladım. Az ilerimizde beyaz çarşafla örtülü bir cisim vardı. (1.80 boylarında bir
insan; örtünün altındaki uzuvlar yerindeydi, kesinlikle yere bu şekilde
düşmemişti, demek ki biri onu bu şekilde yatırmıştı.) Titremeye başladım.
Ollieye doğru eğilip bakınca sırtındaki tüylerin diken diken olduğunu gördüm.
Birkaç kere seslendim ama yakınlaşmayı reddetti, ben de onu arkada bırakıp
Komutan Jameson ı takip etmek zorunda kaldım.