Page 33 - Efsane
P. 33
JUNE
AĞABEYİMİN CUMHURİVET ORDUSUNDA GÖREVE BAŞLAMA
MERASİMİNİ kaçırdığı günü hâlâ hatırlıyordum.
Pazar öğleden sonrasıydı. Sıcak ve nemliydi. Gökyüzünü sarı bulutlar
kaplamıştı. Yedi yaşındaydım, Metias ise on dokuz. Daha yavru olan beyaz
çoban köpeğim Ollie evimizin beyaz mermerden zemininde uyuyordu. Ben
yatakta ateşler içinde yatarken, Metias da alnı endişeden kırışmış yanımda
oturuyordu. Hoparlörlerden gelen andımızı duyabiliyorduk. Başkanımızdan
bahsettikleri kısma gelince, Metias ayağa kalkıp başkente doğru selam verdi.
Şanlı Seçmen Primo dört senelik bir dönemde daha başkanlık etmeyi kabul
etmişti. Bu onun on birinci görev süresi olacaktı.
Andımız bitince, “Benimle burada oturmak zorunda değilsin,” dedim
ağabeyime. “Merasime katıl çünkü gitsen de kalsan da ben hasta olmaya devam
edeceğim.”
Metias beni duymazdan geldi ve kafama yeni bir soğuk havlu koydu. “Gitsem de
kalsam da göreve alınacağım,” dedi ve bana bir dilim portakal yedirdi. Benim
için o portakalı soyuşunu hatırlıyorum; meyvenin kabuğunda güzelce tek bir
yarık açıp sonra kabuğu tek parça halinde çıkarmıştı.
Şişmiş gözlerimi kırparak, “Ama Komutan Jameson var,” dedim. “Seni cepheye
göndermeyerek sana bir iyilik yaptı... Katılmamana bozulacak. Bunu siciline
işlemeyecek mi? Bir sokak serserisi gibi kovulmak istemezsin herhalde.”
Metías onaylamaz bir şekilde burnuma hafifçe dokundu. “İnsanlara böyle deme,
minik June. Saygısızlık etmiş olursun. Ve beni merasimi kaçırdığım için
devriyesinden kovamaz. Ayrıca,” göz kırparak ekledi, “her zaman için veri
tabanlarına girip sicilimi temizleyebilirim.” Sırıttım. Bir gün ben de orduda
göreve başlamak, Cumhuriyetin siyah cübbesini giymek istiyordum. Belki ben
de Metías gibi tanınmış bir komutanın yanına atanacak kadar şanslı olabilirdim.
Bir dilim portakal daha yedirebilsin diye ağzımı açtım. “Batallaya gitmeme
olayını daha sık yapmalısın. Belki bir kız arkadaş bulacak kadar vaktin olur.”
Metías güldü. “Kız arkadaşlara ihtiyacım yok. İlgilenmem gereken küçük bir kız
kardeşim var.”