Page 32 - Efsane
P. 32
düşünebilecek kadar kafam yerindeydi, Lake bölgesine doğru ilerlemeye
odaklandım. Tess orada olacak ve beni bulup güvenli bir yere götürecekti.
Sanırım ileride ayak sesleri duyuyordum, askerlerin bağrışmalarını. Birinin
Metias'ı bulduğundan şüphem yoktu, hatta onlar da kanalizasyona girmiş
olabilirlerdi. Belki de köpeklerle peşime düşmüşlerdi. Birkaç köşeyi döndüm, pis
lağım suyunun içinde yürümek zordu. Arkamda su sıçramaları ve yankılanan
sesler duydum. Birkaç köşeyi daha döndüm. Sesler git gide yaklaşıyor, sonra
tekrar uzaklaşıyordu. İlk başta planladığım yolu aklımdan çıkarmamaya
çalışıyordum.
Hastaneden kaçabilip burada, yerin altında, bu lanet olası lağımda ölmek ne de
hoş olurdu ama.
Bayılmamak için dakikaları saydım. Beş dakika, on dakika, otuz dakika, bir saat.
Arkamdaki ayak sesleri artık çok uzaktan geliyordu, sanki benden farklı bir
yoldalarmış gibi. Bazen garip sesler duyuyordum; bir test tüpünün fokurdaması,
buhar borularının çıkan hava, bir nefes veriş. Gelip gidiyordu. İki saat. İki buçuk
saat. Yüzeye çıkan bir sonraki merdiveni gördüğümde şansımı deneyip kendimi
yukarı çektim. Şimdi gerçekten bayılma tehlikesiyle karşı karşıyaydım. Kendimi
sokağa sürükleyebilmek bütün enerjimi tükettim. Karanlık bir sokaktaydım.
Soluklandığımda gözlerimi kırpıştırıp etrafımı inceledim.
Birkaç blok ötedeki Birlik İstasyonu’nu görebiliyordum. Artık uzakta değildim.
Tess orada beni bekliyor olacaktı.
Üç blok daha. İki blok daha.
Bir blok kaldı. Artık dayanamıyordum. Sokakta karanlık bir köşe bulup çöktüm.
Görebildiğim son şey uzaktaki bir kızın siluetiydi. Belki de bana doğru
yürüyordu. Kıvrılıp kendimden geçmeye başladım.
Bilincimi tamamen kaybetmeden önce, kolyemin artık boynumda olmadığını
fark ettim.