Page 34 - Efsane
P. 34
“Yapma. Elbette bir gün bir kız arkadaşın olacak.”
“Göreceğiz. Sanırım biraz seçiciyim.”
Durup ağabeyimin gözlerinin içine baktım. “Metías, ben hastalanınca annem de
bana bakmış mıydı? O da böyle şeyler yapmış mıydı?” Metias uzanıp
yüzümdeki ıslak saç tellerini yüzümden çekti. “Saçmalama, June. Tabii ki annem
sana bakmıştı. Ve benden çok daha iyi.”
“Hayır, bana en iyi sen bakıyorsun,” diye mırıldandım. Göz kapaklarım
ağırlaşıyordu.
Ağabeyim gülümsedi. “Bunu duyduğuma sevindim.”
“Sen de beni bırakmayacaksın, değil mi? Annem ile babamdan daha uzun süre
yanımda olacaksın, değil mi?”
Metias alnımdan öptü. “Sonsuza kadar, çocuk, beni görmekten bıkana kadar.”
SAAT: 00:01
RUBY BÖLGESİ
GÖLGEDE SICAKLIK: 22 °C
Thomas’ı kapıda görür görmez bir şeylerin ters gittiğini anladım. Tıpkı
Metias’ın dediği gibi bütün evlerin ışıkları sönmüştü ve apartmanı sadece gaz
lambası aydınlatıyordu. Ollie havlayıp duruyordu. Üstümde eğitim üniformam
ve siyah-kırmızı bir yelek vardı, botlarımın bağcıkları bağlı ve saçlarım arkada
sıkıca toplanmıştı. Bir an için kapıdakinin Metias olmamasına sevindim. Üstümü
başımı görecek ve parkura gitmekte olduğumu anlayacaktı. Ona yine karşı
gelmekte olduğumu.
Kapıyı açınca Thomas yüzümdeki şaşkın ifadeyi görüp gergin bir şekilde
öksürdü ve gülümsemeye çalıştı. (Alnında siyah makine yağı izi vardı, büyük
ihtimalle işaret parmağındandı. Bu da akşamın erken saaderinde tüfeğini
cilaladığı ve yarın teftişe gireceği anlamına geliyordu.) Kollarımı kavuşturdum.
Kibar bir şekilde kasketinin ucuna dokundu.
“Merhaba, Bayan Iparis,” dedi.