Page 44 - Efsane
P. 44
DAY
RÜYAMDA YİNE EVDE OLDUĞUMU GÖRÜYORDUM. EDEN yerde
oturmuş, döşeme tahtasına garip bir şeyler çiziyordu. Beş yaşlarındaydı,
yanakları hâlâ bebeklikten gelen tombikliğini koruyordu. İkide bir kalkıp yaptığı
resme yorum yapmamı istiyordu. John ve ben koltuğa büzülmüş, yıllardır evde
duran bozuk bir radyoyu tamir etmeye çalışıyorduk ama nafile. Babamın onu eve
getirdiği günü hatırlayabiliyordum. Bize nerelerde veba olduğunu söyleyecek,
demişti. Ama şimdi vidaları ve kadranları kucağımızda, yıpranmış, işe yaramaz
halde duruyordu. Eden’dan yardım istedim ama o sadece kıkırdayıp bize kendi
başımıza yapmamızı söyledi.
Annem ufacık mutfağımızda tek başına akşam yemeğini hazırlamaya
çalışıyordu. Bu sahneyi iyi tanıyordum. İki eli de kalın bandajlarla sarılıydı.
Birlik İstasyonu'ndaki çöp kutularını temizlerken kırık şişe parçalan ya da boş
konserve kutuları ellerini kesmiş olmalıydı. Bıçağın kenarıyla dondurulmuş
mısır tanelerini kırarken acıyla yüzünü buruşturdu. Yaralı elleri titriyordu.
Anne, dur, ben sana yardım ederim. Kalkmaya çalıştım ancak ayaklarım sanki
yere yapışmış gibi hissediyordum.
Bir süre sonra, kafamı kaldırıp Eden’ın ne çizdiğine baktım. Başta şekillerin ne
olduğunu çıkaramadım; karmakarışık görünüyorlardı, hızla çizim yapan elinin
altında allak bullak desenler vardı.
Yakından bakınca evimize giren askerleri çizdiğini fark ettim. Elindeki boya kan
rengindeydi.
Sıçrayarak uyandım. Yakındaki bir pencereden gri ve loş ışık huzmeleri
yansıyordu. Yağmur sesi geliyordu uzaktan. Görünüşe göre terk edilmiş bir
çocuk odasındaydım. Duvar kâğıtları mavi ve sarı, köşelerden sökülmekteydi.
Ayaklarımın yatağın ucundan sallandığını hissedebiliyordum. Başımın altında bir
yastık vardı. Hareket etmeye kalkınca inleyip gözlerimi kapadım.
Tess’in sesi geldi kulağıma. "Beni duyabiliyor musun?" "N’olur bağırma,
kuzen." Sesim kurumuş dudaklarımdan bir fısıltı olarak çıktı. Başım bıçak