Page 48 - Efsane
P. 48
bilmiyordum. Baş ağrım geçmiş ve hava kararmıştı. Hâlâ aynı günde olabilirdik
ancak sanki çok daha uzun uyumuşum gibi geliyordu. Etrafımızda asker veya
polis yoktu. Hayattaydık. Bir süre hareket etmeden yattım, karanlıkta tamamen
uyanık haldeydim. Görünüşe göre yardım eden adam bizi ihbar etmemişti.
Henüz.
Tess yatağın ucunda başını kollarının arasına sokmuş kestiriyordu. Bazen keşke
ona iyi bir yuva, onu kabul edecek sevgi dolu bir aile bulabilsem diyordum. Ama
bu düşünce aklıma her geldiğinde aklımdan uzaklaştırdım çünkü Tess gerçek bir
aileye sahip olsaydı Cumhuriyet'in şebekesine tekrar girmek zorunda kalırdı.
Daha önce girmediği için Denemeye girmek zorunda kalırdı. Ya da daha da
kötüsü onun benimle bağlantısını öğrenip sorguya çekerlerdi. Başımı salladım.
Çok saftı, çok kolay manipüle edilebilirdi. Onu kimseye emanet edemezdim.
Ayrıca... onu özlerdim. Sokaklarda tek başıma gezindiğim ilk iki yıl
yapayalnızdım.
Ayak bileğimi dikkatlice hareket ettirdim. Biraz sertleşmişti ama onun dışında
herhangi bir acı yoktu, kaslar yırtılmamıştı, ciddi bir şişme yoktu. Kurşun yarası
hâlâ yanıyordu ve kaburgalarım delicesine acıyordu fakat bu sefer çok sıkıntı
çekmeden ayağa kalkabilecek durumdaydım. Ellerim kendiliğinden açık duran
ve omuzlarımdan dökülen saçlarıma gitti. Tek elimle dağınık bir kuyruk yapıp
sıkıca bağladım. Sonra Tess'in üzerinden eğilip sandalyeden yıpranmış şapkamı
aldım ve taktım. Bu çabadan dolayı kollarım yandı.
Fasulye ve ekmek kokusu aldım. Yatağın yanında duran şifonyerdeki kâseden
dumanlar çıkıyor ve yanında da küçük bir dilim ekmek duruyordu. Aklıma bize
yardım eden adamın şifonyere bıraktığı iki konserve geldi.
Karnım gurulduyordu. Hepsini yuttum.
Parmaklarımdaki son yemek artığını yalarken, evden bir kapının kapanma sesi
ve birkaç saniye sonra da odamıza doğru hızla gelen ayak sesleri duydum.
Gerildim. Tess birden uyanıp kolumu tuttu.
Birden, "O da neydi?" deyiverdi. Elimle sus işareti yaptım.
Bize yardım eden adam aceleyle odaya girdi, pijamasının üstünde yırtık pırtık bir
gecelik vardı. “Hemen buradan gitmelisiniz,” diye fısıldadı. Alnı boncuk boncuk