Page 65 - Efsane
P. 65
DAY
“BİR ŞEYLER YE."
Tess'in sesi, beni gece nöbetinden sarsıp kendime getirdi. Gözlerimi gölden
ayırıp elinde bir parça ekmek ve peynir tuttuğunu, onları almam için işaret
ettiğini gördüm. Acıkmış olmam gerekiyordu. Dün gece o garip hükümet
ajanıyla karşılaştığımdan beri sadece bir yarım elmayla duruyordum. Ancak
Tess'in alabilmek için birkaç değerli not harcadığı bu taze ekmek ve peyniri
nedense canım çekmedi.
Yine de aldım. Taze yiyecek bulup da israf ettiğim olmamıştı, özellikle de veba
ilacı için elimizdekileri tasarruflu kullanmamız gereken bu zamanda.
Tess’le birlikte gölün bizim bölgemizle kesiştiği kısımdaki bir iskelenin altında,
kumlarda oturduk. Başıboş dolanan askerler ve sarhoş işçiler bizi çimlerin ve
kayaların arasından göremesin diye kıyıya olabildiğince gizlendik. Gölgelere
karıştık. Oturduğumuz yerden havadaki tuzun tadını alabiliyor, Los Angeles
şehir merkezinin ışıklarının sudaki yansımasını görebiliyorduk. Eski binaların
kalıntıları gölde noktalar oluşturmuştu. Sel suları yükseldiğinde iş yeri ve ev
sahiplerinin terk ettiği binalardı bunlar. Dev su değirmenleri ve su türbinleri
dumandan örtülerin ardında, gölün kenarında dönüp duruyordu. Bu belki de
bizim kırık dökük Lake bölgesinden en sevdiğim manzaraydı.
Sözlerimi geri aldım. Burası benim hem en çok hem de en az sevdiğim
manzaraydı. Çünkü şehrin ışıklarını izlemesi çok zevkli olsa da, buradan bakınca
doğuda kalan Deneme stadyumu da görülebiliyordu.
Tess, "Hâlâ zamanın var," dedi bana. O kadar yakınıma geldi ki çıplak kolunu
kolumda hissettim. Saçları, ekmek ve tarçın kokuyordu. “Bir ay ya da daha fazla.
Eminim o zamana veba ilacı bulmuş olacağız.”
Ailesi ve yuvası olmayan bir kız için Tess şaşırtıcı derecede iyimserdi. Onun için
gülümsemeye çalıştım. “Belki de," dedim. "Belki de birkaç haftaya hastane
güvenliği hafifletir." Ama içten içe bunun böyle olmayacağını biliyordum.
Günün erken saatlerinde evimize gidip etrafı kolaçan etme riskini göze aldım. O