Page 68 - Efsane
P. 68
Başını yukarı aşağı salladı. Sonra sanki bir şey hatırlamışçasına sağa sola
sallamaya başladı. “Hayır,” dedi.
“Evine gitmene yardım etmemi ister misin?"
"Evim yok.”
"Yok mu? Ailen nerede?”
Yine başını salladı. Bir of çekip kanvas çantamı yere bıraktım ve ona elimi
uzattım. "Hadi,” dedim, "bacaklarının enfeksiyon kapmasını istemezsin. Onları
temizleyelim, sonra istediğin yere gidebilirsin. Sana yiyeceğimden de veririm.
İyi bir anlaşma, değil mi?”
Elini vermesi uzun sürdü. "Tamam,” diye fısıldadı, sesi o kadar yumuşak
çıkmıştı ki zor duyabildim.
O gece arka sokağında bir çift eski sandalyesi ve yırtılmış bir koltuğu bulunan
bir tefeci dükkânının dışında kamp yaptık. Kızın dizlerini bir bardan çaldığım
alkolle temizledim, çığlık atıp dikkatleri üzerimize çekmemesi için bir paçavrayı
ısırdı. Yaralarına baktığım zaman dışında ona yaklaşmama izin vermedi. Elim
yanlışlıkla saçına veya koluna değdiğinde sanki kaynar su değmişçesine
irkiliyordu. Sonunda onunla konuşmaya çalışmaktan vazgeçtim. Koltuğu ona
verdim, ben de bluzumu yastık yapıp kaldırımda rahat etmeye çalıştım.
“Sabah ayrılmak istersen gidebilirsin," dedim. “Beni uyandırmak ya da hoşça kal
demek zorunda falan değilsin." Göz kapaklarım ağırlaşıyordu ama o tamamen
uyanık duruyordu, ben uykuya dalarken bile gözlerini kırpmadan bana bakmayı
sürdürdü.
Sabah olduğunda hâlâ oradaydı. Çöpleri karıştırırken, eski kıyafet ya da
yenebilecek yemek artıklarını ayıklarken beni takip ediyordu. Ona gitmesini
söylemeye çalıştım. Ona bağırmayı bile denedim. Onu birkaç kere ağlatmama
rağmen, arkamı döndüğümde hep oradaydı, yakın bir mesafeden beni takip
ediyordu.
İki gece sonra kendi yaktığımız ateşin etrafında otururken sonunda benimle
konuştu. "Adım Tess,” diye fısıldadı. Sonra da tepkimi görmek istercesine
yüzümü incelemeye başladı.
Sadece omuz silktim. "İyi," dedim.