Page 283 - Bir Ölür Bin Doğarız - Kitap
P. 283
gün boyunca tanınmaz hale getirilen cesedinden kimliği tespit
edilemedi.” (Age. syf: 49)
“(…) Katletmek için gelmişlerdi. ‘20-30 kişiyi gözden çıkar-
dık, çekinmeyin’ diye emirler aldıklarını telsiz konuşmalarından
kulaklarımızla duyduk. Katledileceklerin isimlerini önceden tespit
edip hazırladıkları listeleri gözlerimizle gördük. Listede isimleri
olanlarımız tek tek işkenceli sorgulara alındı. Ayaklarımıza kafa-
larımıza kurşun sıkıldı, boğazımız kesildi, elektrik verilerek, göz-
lerimiz çıkartılarak hayalarımız burularak işkenceler yapıldı. Tam
sekiz saat boyunca… Öğlen 11.00’dan akşam 19.00’a kadar. Ve bu
işkenceler sonrasında bazı arkadaşlarımız hamamda öldürüldü.
Hastaneye götürülmeyip orada bekletilenler, yaralarına müdahale
edilse kurtarılabilecek durumda olanlar kan kaybından öldürüldü.
Otopsi raporlarında vücutlarında kan tespit edilmeyen cesetler
işte bunun kanıtıdır…” (Age. Syf: 47)
Yukarıdaki anlatımlar Ulucanlar katliamını yaşayan ve
yaralı olarak kurtulan devrimci tutsakların mahkemedeki “Ulu-
canlar Savunması”ndan alınmıştır. Bir sonbahar sabahı, son-
baharda ömrünü doldurmuş sarı yapraklar hafif bir rüzgardan
bile kopup düşüverirler. Ama 26 Eylül’de yaşına doymamış gen-
cecik taze fidanlar, devletin MİT’i, JİTEM’i, özel timi, askeri,
sivil polisleri ve hapishane idaresince kurşunlanarak dalların-
dan koparıldılar.
Daha önce de devletin hapishanelerdeki katliamlarına
tanık olundu. Buca, Ümraniye, Diyarbakır hapishanelerinde
onlarca devrimci tutuklu kalaslar, çivili sopalarla kafaları, göz-
leri, tüm vücutları parçalanarak katledildiler. Ulucanlarda ise
ilk defa ateşli silahlar kullanıldı. “…Mazgallardan, yakın mesa-
feden kafamıza, göğsümüze nişan alınarak öldürmek amacıyla
yüzlerce kurşun sıkıldı…” (Age. syf: 47)
Ne ilk ne de son olan bu katliamlar; devletin hücre politi-
283