Page 118 - Olasılıksız
P. 118
18
"Uçak düştü," dedi Nava. Sanki dünmüş gibi hatırlıyordu o günü. "Ailecek bir tatile gidecektik. İlk
defa uçağa binecektik. Ama bir hafta önce ben kötü bir rüya gördüm...gitmek istemedim."
"Babam benimle kaldı, annemle kız kardeşim bindiler uçağa." Nava duraksadı. "Bir daha da geri
dönmediler." .
"Üzgünüm," dedi Caine. Nava başını sallayıp, sessizce Caine'in sözlerini kabul ettiğini belli etti.
Bunca sene sonra bile bu konu açıldığında hâlâ bu kadar üzülebildiğine şaşırıyordu. Ama bir
yabancıya bile olsa, içini dökebilmek rahatlatıcıydı. Dürüst davranıyordu; bunca yıldır ilk defa, yalan
değil de, gerçeği söyleyebilmişti.
"İlk, ay sanki kötü bir rüyadan uyanıyormuşum gibime geliyordu. Sürekli, eve geldiğimde annemi
mutfakta bulacağımı umuyordum, ama..." Durdu, sesi titremişti. "Ama her gün bir öncekinin aynıydı. O
hâlâ yoktu... ben de yalnızdım."
"Baban-"
"Babam da öldü o gün sanki, belki bir şekilde gerçekten de öldü," dedi kızarak. "Kazadan sonra
asla eskisi gibi olmadı. Bir hayaletle yaşamak gibiydi onunla yaşamak."
Nava, Tanja olduğu o bir yıl boyunca babasıyla evde tek başına olduğunu hatırladı. Babası,
karısını ve kızını evde tutmadığı için kendini hiç affetmemişti. Ancak, kendisini suçlayacağına, Tanja'yı
suçlamıştı. Bu yüzden de o teröristler uçağı bombayla havaya uçurduğu gün Tanja sadece annesini
değil, babasını da kaybetmişti.
Her gece Tanrıya aynı soruyu sordu: Neden onları almıştı? Sonra da ağlamıştı. Gittikleri ve
dönmeyecekleri için ağlardı, babası ona hiç sarılmadığı için, annesi öcülerden korumak için onu bir
daha öpmeyeceği için ağlardı. Ama en çok, kendisi değil de onlar öldüğü için şükrettiğine ağlardı. İşte
bundan dolayı da kendini asla affetmedi.
"Ah! dedi Caine dişlerini sıkarak.
"Pardon," dedi Nava. Düşüncelere dalınca farkına varmadan adamın dizini oynatmıştı. Gözlerini
sildi. "Emin misin anlatacaklarımı duymak istediğine?"
"Evet," dedi Caine, ne düşündüğünü belli etmeden bakıyordu kadına. "Bence bu önemli."
Nava öyle olduğunu anladı ve hikâyesini anlatmaya devam etti.
"Kızmıştım. Oniki yaşındaydım ve suçlayacak birini arıyordum.
Sonra bir gece babamın parti liderlerinden biriyle telefonda konuştuğunu duydum. İşte o gün
Afgan teröristlerin uçağı havaya uçurduğunu öğrendim."
"Bir sonraki gön bir otobüse bindim ve Moskova'ya gittim. Lubyanka Meydanı'ndan KGB'ye
gittim." Tüm kızgınlığına rağmen Tanja olduğu o zamanları, teröristleri öldürmek isteyen o korkuları
olan küçük kız olduğu günleri hatırladığında gülümser gibi oldu. Eğer babasının konuşmasını
duymasaydı neler olabileceğini merak etti. Herhalde ikinci babası olacak adamla asla tanışmazdı.
Manevi babasının adı Dmitry Zaitsev'di ve birkaç yıl boyunca ona çok şey öğretti; adam öldürmek de
dahil olmak üzere.
Günün birinde, Lubyanka'da kabul edilmedikten sonra, Tanja eve doğru yürürken biri güçlü
kollarıyla kızı göğsünden ve boynundan yakaladı. Kız çıldırdı, tekme attı, tırmaladı, köşeye sıkışmış
vahşi bir hayvan gibiydi. Kollar daha da sıkıca tuttu kızı.
Dmitry'nin ilk andan itibaren onu sınadığını, korkunca, ölümle yüzleşince kaçmayacağına emin
olmaya çalıştığını bilmiyordu. Kız saldırgana pek de pabuç bırakmadı. Her zamankinden hızlı vurdu,
göremediği adamın göğsüne kafa atıp durdu... ta ki dünyası kararana kadar.
Saklı Kütüphane 118 www.e-kitap.us