Page 120 - Olasılıksız
P. 120
"Şunu tut," dedi Nava Caine'in baldırına bir turnike bağlarken. Caine yüzünü buruşturduysa da
isteneni yaptı. Canının ne kadar acıdığını tahmin edebiliyordu Nava ve bu kadar acıya bu kadar iyi
katlanabilmesini takdir etmişti.
"Anlatsana," dedi alnı ter içinde kalmış olan Caine. "Sancı dışında bir şeyi düşünmek istiyorum..."
"Tamam," dedi Nava ve Dmitry ile ilk karşılaşmasından sonraki birkaç ayı hatırladı. "Her gün okul
çıkışında o avluda buluşurduk. Kitai Gorod'un sokaklarında dolaşırdık ve Dmitry bana Rus tarihi
anlatırdı. Bana Kuzey Savaşı'nda Deli Petro'nun Estonya'yı nasıl fethettiğini, Lenin'in sosyalist
devrimini, ya da çağdaş Marksist felsefesini anlattığında hevesle dinlerdim. Şimdi geri dönüp
baktığımda aslında parti propagandası yaptığını, beynimi yıkadığını anlıyorum. Ama o zamanlar,
anlattığı her şeye inanıyordum. O benim hem babam, hem de öğretmenimdi; ben de en hevesli
öğrencisiydim."
"Sonra da bana casusluğu öğretti. Kolaydan başladı işe yürürken yanımızdan geçen insanlar
hakkında sorular sorarak. Şişman kadının elbisesi ne renkti? Kaç çocuğu vardı? Bıyıklı sokak satıcısı
ne satıyordu? Bu işe çok yatkındım ve hemen çevremdeki dünyayı algılamayı öğrendim. Dmitry
etkilenmişti ve altı aya kalmaz KGB'nin ihanet ettiğinden şüphelendiği parti üyelerini gözetlemek için
beni tavernalara yollamaya başladı."
"Dmitry bende yetenek olduğunu görünce başkalarından da eğitim almamı sağladı. İşte o zaman
da çalmayı öğrendim."
Nava turnikeyi bir daha bağlayacakken Caine'in acıdan inlediğini ama dişlerini sıkarak kendini
tutmaya çalıştığını fark etti. "Susma," dedi bembeyaz olmuş ellerini yumruk yaparak Caine. "Duymak
istiyorum."
Nava başını salladı ve hikâyesine devam ederken bir yandan da adamın diziyle ilgilendi.
"Bana bu işi öğreten adamın adı Fyodor'du," dedi kalın kaşlı, kara kuru, ufak tefek adamı
hatırlayan Nava. Çok konuşmazdı ve ilk bakışta insanlar onu adam yerine bile koymazdı. Hatta odaya
girdiği bile fark edilmeyecek türden biriydi. İşte bu niteliği yüzünden diğer insanlardan farklıydı, girdiği
her ortama uyum sağlayabiliyordu. Fyodor'un yanında yürümek, bir duvarın yanında yürümekten
farksızdı. Ama bir duvar insanın cüzdanını veya malını çalmaz yanından geçerken."
Öğleden sonraları Moskovalılar işten eve dönerken Fyodor ve Tanja aralarında yürürlerdi. Günün
sonunda da karanlık bir çıkmaz sokağa girerlerdi ve Fyodor çantasını açıp mallarını gösterirdi:
Cüzdanlar, yüzükler, saatler, paralar ve en sevdiği öğrencisiyle dolaşırken aşırdığı daha birçok şey.
Zaman içinde Tanja'ya da öğretti bu işi.
"Ama neden sana hırsızlık yapmayı öğretti ki?"
"Fyodor derdi ki, bir ajanın en önemli becerisi, olmaması gereken yerlerden, almaması gereken
şeyleri alabilmesidir. Aslında casus olmakla hırsız olmak arasında fazla bir fark yoktur. Amaç çalmak.
Hırsız mücevher çalar, ajan ise sırları çalar."
"Fyodor bana birinci sınıf bir hırsız olmayı öğretti. İlk önce insanların üstünden bir şeyler
arakladık. Sonra da kilitleri açtık. Asma kilitler, şifreli kilitler, araba kilitleri ve geri kalan her şeyi açmayı
öğrendim. Fyodor'un yirmi saniye içinde açamadığı hiçbir kilit olmamıştı. Başta ben o kadar yetenekli
değildim; ama birkaç hafta sonra bir iki dakika içinde açamayacağım kilit kalmadı."
"Ondördüme bastığımda Dmitry KGB'de eğitilmem gerektiğine karar verdi. O zaman zaten
babamla artık pek konuşmuyorduk, ben de ona 'gidiyorum' dedim. Bence o...o rahatladı. Evde
olduğum sürece ona geçmişi hatırlatıyordum. Ben de gidince, sanki hiçbir zaman ailesi olmamış gibi
davranabildi."
Nava durdu. Onun ne kadar üzgün olduğunu sezen Caine devam etmesi için teşvik etti. "Demek
casus okuluna gittin?""
"Aynen öyle," dedi Nava gülerek. "Casus okuluna gittim. Adı da Spefsinstitute'du. On yetenekli
öğrenciydik. Haftada yedi gün, günde sekiz saat ders aldım. İlk başta dilleri öğrendik. Herkese
Saklı Kütüphane 120 www.e-kitap.us