Page 126 - Olasılıksız
P. 126
Nava'nın başının üstünden ileriye doğru baktı nasıl açıklayacağını düşünürken. Laplace'ın
çalışmalarını yıllarca incelemiş olmasına rağmen nereden başlayacağını bir türlü kestiremediğinden,
söze, aklına ilk gelen yerden başladı.
"1700'lerin başında, Londra'da, Abraham De Moivre adında bir Fransız istatistikçi vardı. İstatistik
dediğimiz bilim dalı daha tam olarak doğmadığından De Moivre geçimini sağlamak için yerel
kumarbazlar için olasılıkları hesaplayarak para kazanıyordu."
"On yıl kadar bunu yaptıktan sonra da teorilerini bir kitapta topladı, adı Şansın Doktrinleri'ydi. Bu
52 sayfalık çalışma çok kısa olmasına rağmen zamanının en önemli matematik metinlerinden biriydi,
çünkü olasılık teorisinin temellerini atıyordu. Bunu da zarlar ve oyunlarla açıklıyordu."
"Aslında kitabın başlığının aksine De Moivre şans diye bir şeyin olmadığına inanıyordu."
"Ne demek bu?" diye sordu Nava.
"De Moivre şansın bir yanılsama olduğuna inanıyordu. Hiçbir şeyin şans eseri olmadığını ileri
sürdü. Yani, sözde rastgele, gelişigüzel olan her şeyin aslında bir fiziksel nedeni olduğunu savundu."
Nava'nın aklı karışmış gibiydi. Caine de olasılık anlatırken en kolay yolu kullandı: Anlamayan varsa
metal parayla örnekleyerek anlat denklemi.
"Peki," dedi ve yavaşça cebine doğru uzanıp metal bir çeyreklik çıkartırken inledi. "Eğer bu parayı
havaya atarsam bunun yazı ya da tura gelmesi şansa bağlı değil mi?"
Nava başını salladı.
"İşte burada yanılıyorsun. Eğer bir parayı fırlattığımda bunu etkileyen tüm fiziksel faktörleri
hesaplayabilseydik, örneğin elimin açısı, yerden yüksekliği, parayı fırlatmak için ne kadar güç
kullandığım, rüzgâr veya hava akımı, paranın alaşımı falan gibi, o zaman yazı mı tura mı geleceğini
yüzde yüz bilebilirsin. Çünkü bu para da, diğer her şey gibi, Newton'un mutlak olan fizik kurallarından
etkileniyor."
Nava bu sözleri düşünürken bir sigara daha yakmak için durdu. "Belki tüm bunlar beni aşıyordur,
ama David tüm bunları doğru hesaplamak olanaksız değil mi?"
"İnsanlar için öyle," dedi Caine. "Ama sırf biz faktörleri hesaplayamıyoruz diye bu parayı
attığımda ne geleceğinin şansa bağlı olduğunu söyleyemeyiz. Bunun anlamı şu: Biz insanlar evrenin
belli gerçeklerini ölçebilecek becerilere sahip değiliz. Yani, olaylar her ne kadar rastgele görünse de,
tamamen fiziksel gerçeklerle koşullandırılmışlardır ve böyle belirlenirler."
"Böyle düşünenlerin akımına Determinizm denir. Deterministler hiçbir şeyin belirsiz olmadığına
inanırlar; her şey önceki bir sebebin sonucu olarak ortaya çıkar ama biz bu sebebin ne olduğunu
bilemeyiz."
"Yani kalabalık bir sokakta yürürken bir dostuna çarpmak şans eseri olan bir şey değil öyle mi?"
diye sordu Nava.
"Hayır," dedi Caine. "Bunu bir düşünsene. Hiçbir yere boşuna gitmezsin, değil mi? Gittiğin yer ya
fiziksel, ya duygusal, ya da psikolojik etkenlerin bir sonucudur. Aynı şey herkes için geçerlidir. Bu
yüzden de bir arkadaşa şans eseri çarpmak, her ne kadar şans eseri olmuş gibi görünse de öyle
değildir, değil mi?"
"Diyelim ki hem senin aklından geçenleri ve beynini, hem de arkadaşınınkileri okuyabilen bir
bilgisayar olsun. Eğer o bilgisayar aynı zamanda tüm dünyadaki tüm çevresel koşulları da bilse, o
zaman nerede ve nasıl karşılaşacağınızı da bilirdi. Yani şans eseri karşılaşma aslında şans eseri olan
bir şey değil, bu tahmin edilebilir bir gerçek."
"Ama gerçek dünyada," dedi Nava yavaş yavaş konuşarak, "şans eseri karşılaşma
hesaplanamaz, bilinemez."
Caine başını salladı. "Aynen öyle. Böyle bir bilgisayar olmadığı için böyle bir olayı önceden
göremeyiz, ya da bilemeyiz; ama bu olayı bilinemez kılmaz, bu bizim bilemediğimizi gösterir sadece.
Aradaki farkı anlayabiliyor musun?"
Saklı Kütüphane 126 www.e-kitap.us