Page 134 - Olasılıksız
P. 134
bacağını işaret etti. Kan revan içindeki sargıların çevresi mosmordu.
"Aynen öyle," dedi Caine. "Sen de üstünü değiştirsen fena olmaz." Nava kan lekeleriyle kaplı
pantolonuna baktı. Caine'in ilerleyebildiği kadar hızlı bir şekilde ikinci el eşya satan bir mağazaya
gittiler. On dakika sonra yeni kıyafetlerle oradan çıktılar.
Nava dar siyah bir tişörtün üstüne bir havacı ceketi giymişti, saçını da bir bandananın altına
gizlemişti. Caine de, bol bir kamuflaj pantolonu almıştı, bir de ceket. Ayrıca, üzerinde gümüşi bir yılan
başı olan yeni bir baston da bulmuştu. Yağmur yağıyor olmasına rağmen Caine bir çift güneş gözlüğü
de taktı. Beş dolarlık ucuz bir gözlüktü bu. İkisi pek hoş görünmeseler de savaştan çıkmış gibi de
değillerdi artık. Nava elini kaldırıp bir taksi durdurdu.
"Nereye?" dedi Hint asıllı şoför.
"Penn Garı," dedi Nava. "Gazlarsan iyi olur."
Forsythe ofisinde volta atıp duruyordu. Onbeş saattir Caine'in izini bulamıyorlardı. Onbeş saat.
Forsythe, onu ellerinden kaçırdıklarına inanamıyordu. Bu Grimes'ın suçuydu. Forsythe, sivilce suratlı
serserinin ekibi yönetmesine asla izin vermemeliydi.
Yeni bir taktik amiri çağırmak için çok geçti artık ama Forsythe zamanı gelince bunu da
yapacaktı. Grimes'dan yeni bilgiler alana kadar beklemeye karar verdi. Gözetleme Merkezi'ne doğru
yürüdü; bu, tavandan ışıklandırması olmayan geniş bir odaydı. Burasını bir tek yüzlerce monitörden
yayılan ışık aydınlatıyordu. Her bir birimde üç monitör bulunuyordu. Masalar halkalar halinde birbirini
çevreliyordu, ortasında da Grimes'ın yeri vardı. Dev bir deri koltukta oturan adamın çevresine plazma
ekranlar ve klavyeler yerleştirilmişti.
"Gelişme var mı?" diye azarlar gibi konuştu Forsythe. Grimes dönüp ona ters ters baktı. Yağlı
saçlarını eliyle taradı.
Gözlerinin altı mosmordu ve çenesinde iki kocaman sivilce vardı. "Herif yok ortada. Cep
telefonunu arayan yok, o da kimseyi aramadı. Olaydan beri de evine gitmedi."
"E-postasına da baktım, ama orada da bir mesaj yok. Ses kaydını son onbeş saattir eyaletten
yapılan tüm görüşmelerle karşılaştırdım. Hiçbir görüşme de yapmamış. Sonra şehirdeki arkadaşlarını
araştırdım. Onları da aramamış."
Arkasında ellerini kavuşturan Forsythe yere baktı. "Patlama yerinde çekilen fotoğraflardaki
kadının Vaner olup olmadığını saptayabildin mi?"
Grimes başını salladı. "Uydu fotoğraflarına yine baktım. Yüzünü hiç çekememişiz, ama kafasının
üstü ve eli görünüyor."
"Eee?" dedi Forsythe sabırsızca, Grimes'ın böyle lafı uzatmasından nefret ediyordu. Grimes asla
açık açık bir şeyleri söylemez, sanki bir topluluğa hitap ediyormuşçasına uzun uzun anlatırdı her şeyi.
Grimes monitörlerden birine işaret edip, kadının kuş bakışı çekilmiş bir resmini gösterdi.
"Uydudan indirdiğimiz resimdeki kadının saç ve cilt rengini dünden kalan güvenlik kayıtlarıyla
karşılaştırdım. Veriler ajan Vaner'a yüzde yüz uyuyor." Birkaç düğmeye basınca kadının dosyası
belirdi ekranda.
"Onun El-Kaide, Hamas, FKÖ üyelerinden en az iki düzine ajanı öldürdüğünü biliyor mu-"
Forsythe sözünü kesti. "Kadının özgeçmişini biliyorum. Kim olduğunu değil, neden bunu yaptığını
bilmek istiyorum."
Grimes kahvesini yudumlarken omuz silkti. "O zaman kendisine sorman gerekecek. Belki de hâlâ
CIA için çalışıyordur."
Buna bir cevap vermeye tenezzül bile etmeden, sinirlenerek odadan çıkıp, ofisine girerken kapıyı
çarptı Forsythe. Sakinleşmeye çalıştı. Gözlerini kapayıp ona kadar saydı. Sonra da yerine oturup
Saklı Kütüphane 134 www.e-kitap.us