Page 140 - Olasılıksız
P. 140
21
Caine, Nava'ya Penn Garı'ndan nereye gideceklerini sormak üzereyken bunların bir rüya
olduğunu hatırladı. Bir an için unutmuş, bu gerçekmiş gibi yaşamaya başlamıştı. Rüyadayken nereye
gittiğinin bir önemi var mıydı? Olmadığını düşünse de, kafasının içindeki bir ses aksini iddia ediyordu.
Ama nereye gidecekti ki? Bu soruyu sorar sormaz hemen cevabını buldu. Ne yapması gerektiği çok
açıktı. Yine kardeşinin sözlerini hatırladı.
Kendine somut bir şeyler bul. Güvenli olabileceğin bir yer, ya da yanlarında güvende olabileceğin
insanlar...
Philadelphia'ya Jasper'ın yanına gitmeliydi. Ona yardımcı olabilecek tek kişiye gitmeliydi. Belki, o
bir çıkış yolu bulurdu bu hayal dünyasından. Bunun yapılacak en akıllıca şey olduğuna karar veren
Caine muşamba kaplı koltuğa gömülüp, camdan şehri seyretti. Radyodaki DJ saatin 9:47 olduğunu
söyledi, sonra da 'İnsanlar Gariptir' diye bir şarkı çaldı. Şarkı bitince Nava, Caine'e emirler vermeye
başladı.
Tren garına girdiğimizde başını sakın kaldırma. Tavanda kameralar var. Hareket etmeden
durduğunda da şunu okuyormuş gibi yap." Taksinin koltuğundan kaptığı ıslak bir gazete uzattı
Caine'e. "Anladın mı?"
Caine başını salladı.
"İlk sen gir gara. Ben hemen arkanda olacağım," dedi Nava. "Eğer olay çıkarsa kaç. Beni
bekleme. Ben kendi başımın çaresine bakabilirim. Önemli olan senin ortadan kaybolman."
Nava, Caine'in cebine bir cep telefonu sıkıştırdı. "Eğer ayrılmak zorunda kalırsak hızlı aramadaki
son numaraya bir ekle ve ara. Benim dışımda herhangi biri cevap verirse, bil ki öldüm. Telefonu kapa
ve kaç. Anladın mı?"
"Kesinlikle."
Otuzdördüncü Sokak'la Sekiz'in kesiştiği yerde taksiden inip sessizce, yürüyen merdivenlerle
gara indiler. Yeraltına indiklerinde Caine Amtrak trenlerine doğru ilerledi. Bu yolu yüz defa gidip
gelmişti ve yere bakarken bile önünden geçtiği dükkânların isimlerini sayabilirdi. Nava'nın yakında
olduğunu da hissedebiliyordu.
Garın ortasındaki dev panonun önünde durduğunda, başını kaldırıp bakmak istedi.
……. ensesine soluyup, "Bir sonraki tren sekiz dakika sonra. Washington'a gidiyor. Ona
bineceğiz," diye fısıldadı.
Mükemmel. Philadelphia yol üstündeydi. Trene bindiklerinde, Caine, Nava'yı Philadelphia'ya
gitmeye ikna edebilecekti. Eğer edemezse de, kadını ekerdi. İnsan bir yanılsamayı ekebilir miydi
acaba? Birkaç dakika sonra 183 numaralı trenin 10:07’de Washington'a doğru hareket etmek için 12.
peronda hazır beklediği anons edildi.
Nava, Caine'in dirseğine yapıştı, kalabalığın gittiği yöne doğru ilerlerlerken Caine'i de çekiştirdi.
Bir şelalenin akıntısına kapılmış gibi Caine de alttaki perona gidiyordu.
Ajan Sean Murphy'ye hep en boktan görevler düşerdi. Bazen sanki alnında 'en önemsiz işlere
yollayın' yazıyor gibisine geliyordu. 12. Peronda durup da şimdiye Meksika'ya varmış olan biri çıkagelir
diye beklemek zorunda kaldığına inanamıyordu. Elindeki bilgisayar çıktılarına baktı. David Caine'in ve
Nava Vaner'ın yirmişer resmi vardı. İkisi de olası birçok kılıkta görüntülenmişlerdi.
Caine'in bir resimde sakalı vardı ama bıyığı yoktu mesela. Bıyıklı ama sakalsız bir Caine vardı.
Gözlüklü bir Vaner. Gözlüklü Caine. Kısa saçlı Vaner. Uzun saçlı Vaner. Saçsız Caine. Aptalcaydı bu
Saklı Kütüphane 140 www.e-kitap.us