Page 141 - Olasılıksız
P. 141
fotoğraflar; çünkü en önemli olan özellikler boy ve kiloydu. Boylarını değiştiremezlerdi, kilo da zor
kamufle edilen bir şeydi. Çoğu şüpheli hep yüzünü gizlemeye çalışsa da, bu da zaman kaybıydı;
çünkü gözleri onları hep ele verirdi.
Kaçan insanlar Murphy'ye çocukken aldığı tavşanı hatırlattı. Bugs'ın kafesini her temizlemek
istediğinde, hayvancağız bir köşeye sıkışıp kalırdı ve Murphy'nin midesini ağzına getirecek şekilde
korkuyla gözleri fırdır fıldır dönerdi tavşanın. O salak tavşandan nefret ederdi. Annesi sorumluluk
öğrensin diye almıştı o tavşanı; ama Murphy sorumluluk yerine tavşanlardan nefret ettiğini öğrenmişti.
Murphy önünden geçen insan seline bakarken, yüzlerine odaklandı. Sabah yediden beri binlerce
yolcu görmüştü. Daha saat erken olduğundan insanların yüzde ellisi sanki hâlâ ayakta uyuyordu. Geri
kalan yüzde kırkı da sinirliydi; New Yorklular kendilerini dünyanın efendisi, geri kalan insanları da
salak sanırlar. Sanki sadece yüzde onu mutluydu ve yolculuklarını iple çekiyordu. Dünyanın başka bir
yerinde bu oran, yolcuların yüzde onu değil de yüzde altmışı olurdu. Ama burası New York'tu.
Özgürlükler ülkesi ve kızgın olanların yuvası.
Önünden başkaları geçti. Sıkılmış, kızgın, gözleri uykulu, kızgın, kızgın, sıkılmış, sinirli,|gözleri
uykulu, yorgun, kan çanağı; gibi gözler..; Sürekli insanlar akıyordu önünden. Arada bir elindeki
resimlere, sonra yine yüzlere bakıyordu.
"Gelişme var mı Murphy?" diye bir ses duyduğunda kulaklığından, birden irkilerek kendine gelip,
yorgunluğunu unuttu.
Başını eğip yakasına iliştirilmiş mikrofona konuşurken bunu gizlemeye bile çalışmadı. İlk
gönlerde, her görevde Doğruluk, Adalet ve Amerikan hayat tarzı için bir savaş verdiğini sanarak, her
şeyi kitabına göre yapmıştı. Ama onyedi yıl boyunca trenlerde, otobüs garında, havaalanında,
tuvaletlerde (bu gerçekten de iğrençti), barlarda ve otellerde gözetleme yaptıktan sonra bunu artık
umursamıyordu. Eğitimde öğretilen birçok şeyi umursamıyordu artık.
"Yok. Ya sende?" diye sordu Murphy.
"Yok."
Murphy ağzını açıp esnedi. Gözler, gözler, gözler. Bu zaman kaybından başka bir şey değildi.
David Caine buraya gelmeyecekti. Saatine baktı. Bir saat sonra biraz ara verebilecekti. Cebindeki
sigara paketini yokladı, insanların gözlerine bakarken yakacağı ilk sigarayı düşünüyordu.
▲
Nava hemen adamı saptadı. Tüm kuralları çiğniyordu ve kalabalığa karışmaya çalışmıyordu. İri
yarı, iki metreye yakın uzun boylu bir adamdı. 100 kilodan ağır olan adamın ağarmaya başlayan
saçları kısacık kesilmişti. Omuz askısındaki tabancayı gizlemek için de mavi bir ceket giymişti.
Elinde Caine'in eşkâli bile vardı. Ajan daha onları görmemişti, perona çıkan yolculara bakıyordu
çünkü. Bu da hataydı. Ajanla aralarında oniki kişi kalmıştı. Nava, Caine'in trene binme fikrini kabul
ettiği için kendine küfretti. Bir turistin arabasını çalıp, herifi bagaja kapatıp, arabayı Conneticut'a sürüp,
orada bir plan yapmalıydı.
On kişi kaldı.
İleri doğru eğilip, Caine'in kulağına fısıldadı, "Kenara çekil ve beni takip et." Caine dönemeden
onu bir kenara itip, yanına sokuldu. Caine de onu izleyip, kadının indiği merdivene çıktı.
Dört kişi kalmıştı.
Ajan, Nava ve Caine'in yer değiştirdiklerini görmemişti. Zavallı salak. Nava, adamın
beceriksizliğine şükredeceği yerde, buna kızmıştı. Amerikalılar çok ajan yetiştirirlerdi, ama iyi
yetiştiremiyorlardı.
İki kişi kalmıştı.
Nava, kendinden emin bakışlarla gülümseyerek, yoluna devam etti. Eğer Caine'i arıyorlarsa bu
plan işe yarayacaktı; ama eğer onu arıyorlarsa ve ajan olması gerektiği kadar hızlıysa hapı
Saklı Kütüphane 141 www.e-kitap.us