Page 145 - Olasılıksız
P. 145

Jennifer Donnelly, Ford  marka arabasının direksiyonundan tek elini ayırmadan, diğeriyle
               çantasında telefonunu aradı. Cep telefonu da en olmadık zamanlarda çalardı hep. Önüne çıkan Mini
               Cooper'ı gördü.  Şaşırıp frenlere asıldı. Bir saniye  sonra da  gümüşi bir Lincoln ona arkadan çarptı.
               Jennifer'ın aracı köşeye sürüklenip kaldırıma çarpıp durdu.
                    Jennifer'ın sırtı koltuğuna çarptığında hava yastığı o kadar  çabuk  şişmeye başladı ki, sanki
               yumruk yemiş gibi oldu kadın. Bir an için öylece kalakaldıysa da, sonra bacaklarının arasından akan
               sıcak sıvı onu kendine getirdi.
                    "Hayır. Tanrım olamaz!" diyerek sanki böyle yaparak olanları durdurabilecekmiş gibi bacaklarını
               sıkıca kapadı. Ama artık çok geçti.
                    "Haydi gel, yerimize oturalım," dedi hızlıca Nava'ya.
                    Nava, Caine'in bir şeyler çevirdiğini anladı; ama neler döndüğünü bilemediği için onu takip ederek
               yerine oturdu. Beş dakikaya kalmaz Newark'da olurlardı. Trenden inmeye sabırsızlanıyordu. UGA'nın
               yerlerini saptadığından  şüpheleniyordu. Eğer ajan  başına gelenleri hatırlarsa, o  zaman  şu anda  bir
               tuzağa düşmek üzerelerdi.
                    Nava vagona bakarak kaçışı planlamaya çalıştı. Eğer onları yakalama görevi kendine verilse ne
               yapardı? Trenden inmelerini bekleyip de peronda mı enselerdi? Tren durduğunda binip  arama mı
               yapardı? Hayır, treni gara girmeden önce durdurur ve arama yapardı. O zaman durum kontrolü altında
               olurdu. Kaçmaya çalışsalar bile kaçacak yer olmazdı.
                    O böyle yapardı. Ama bu operasyonu Nava değil Amerikalılar yönetiyordu. Amerikalılar da rehine
               alınabilecek bir durum olmamasına, başkalarının zarar görmemesine çok dikkat ederlerdi. Onlar
               operasyonu başarıyla tamamlamaktan çok, bir sonraki gün manşetlerde ne yazacağıyla ilgilenirlerdi.
               Yani, ne olacaktı? O zaman, bir çatışma olabileceği için, treni durdurup binmezlerdi. Onların gardan
               ayrılmasına izin verip, kontrolleri altında tutabilecekleri bir durumda atılırlardı.
                    Bir plan yapmaya başladı.

                                                           ▲


                    Bili Donnelly trenin önündeki rayları seyrediyordu iş tulumunun cebindeki cep telefonu çaldığında.
               Herkesin kıyafetiyle dalga geçtiğini biliyordu, çünkü o baştan aşağı kot kumaşına bürünmüştü; kepi,
               tulumu, gömleği, hepsi kottu. Ama bir tren kondüktörü kot tulum giyerdi ona göre. Cebinden telefonu
               çıkarken gözünü raylardan ayırmadı.
                    "Evet!", dedi. Arayanın derin derin nefes aldığını duyunca birden telefonu açarken neşeli olan
               sesi değişti. "Hayatım sen misin?"
                    "Evet, benim," dedi zar zor konuşan karısı. "Bir kaza oldu."
                    "İyi misin? Bebek ne durumda?"
                    "Suyum patladı," dedi kadın ve derin bir nefes alarak sustu. "Hastaneye gidiyorum."
                    "Ama doğuma daha altı hafta var."
                    ; "Bili lütfen, sana ihtiyacım var. Eve vardın mı?"
                    "Newark'ın dışındayız şu anda, ama merak etme hızlanırım."
                    Kadın sancıyla bağırdı. "Bili lütfen. Korkuyorum. Bunu yine tek başıma yapamam, n'olur."
               Ağlamaya başladı.
                    "Tamam tamam," dedi sakin olmaya çalışarak. "Her  şey yoluna girecek bebeğim. Daha sen
               gözünü açıp kapayıncaya kadar orada olacağım."
                    Kadın burnunu çekti ve gözyaşları kesildi. "Söz mü?"
                    "Söz veriyorum. Bebek doğarken yanında, elini tutuyor olacağım.





               Saklı Kütüphane                             145                                 www.e-kitap.us
   140   141   142   143   144   145   146   147   148   149   150