Page 142 - Olasılıksız
P. 142

yutmuşlardı.
                    Bir kişi vardı önlerinde.
                    Nava, sırtını dikleştirerek, ajana seksi bir bakış attı. Eğer KGB ajanı olsaydı arkasındaki gözlüklü
               adam bakardı; ama adam KGB'den değildi. Bir an için ajan olduğunu bile unuttu, sadece tahrik olmuş
               bir erkekti.
                    Gözlerini kadının vücuduna dikti, göğüslerinde durdu, ama yüzüne bakınca bir an için duraksadı.
               Adam tepki  göstermeden harekete geçmesi gerekiyordu  Nava'nın. Tökezlemiş gibi yapıp kendisine
               saldıracak adamın üstüne atlayarak adamın kollarının arasına düştü ve hızla elini göğsüne götürerek
               yakasındaki mikrofonu söktü.
                    "Sen-" diyen adam birden kasıklarında bir şey hissedince sustu.
                    "Hareket etme," diye fısıldadı gülümseyerek Nava. "Kasığında uzun bir bıçak var. Hadım edilmek
               istemiyorsan bana sarılıyormuş gibi yap ve iki adım geriye gidip duvara yaslan. Çok yavaş hareket et"
                    Ajan kendisine söyleneni  yaptı.  İnsanlar bu iki muhabbet  kuşunun yanından geçerken adamın
               kasığındaki bıçağı fark etmediler.
                    "Kaç kişisiniz?"
                    "Vaner-"
                    Nava bıçağı biraz oynatarak adamın kasığını çizdi. "Kaç kişisiniz?"
                    "Tamam," dedi adam geri çekilmeye çalışıp, sırtını duvara yasladığı için sıkışarak. "Garda oniki
               ajan daha var."
                    "Peronda?" Nava, sanki adamı öpecekmiş gibi, başını kaldırdı. Adamın nefesi sigara kokuyordu. .
                    "Bir kişi daha var."
                    "Tarif et."
                    Adam bir an için tereddüt edince, ona neler kaybedebileceğini hatırlatmak zorunda kaldı Nava.
                    "Tamam dedik ya!" diye gürledi. "Anlatıyoruz işte. Dikkat et elindekine. Bir doksan boylarında,
               ince sarı saçlı, benim gibi."
                    "Kimin için çalışıyorsun?"
                    "CIA," diyen adam yalan söylüyordu.
                    "Tamam." Kadın, Caine'le konuşabilmek için, başını yana çevirip adamın göğsüne dayadı. "Alttaki
               fermuarlı kısımdan mavi kalemi çıkarıp, bana ver." Caine sırt çantasını karıştırırken Nava da başını
               kaldırıp ajana baktı. "Hey, bana baksana."
                    Ajan istemeyerek ona baktığında, gözlerinden korktuğu anlaşılıyordu.
                    "Merak etme seni öldürmeyeceğim."
                    Caine kısa plastik tüpü Nava'nın sol eline verdi. Nava da bunu ajanın baldırına saplayınca mavi
               silindir kırıştı ve iğneyi çıkaran mekanizma çalıştı. İğne derisini delerken adam bir an için gerildiyse de,
               beş saniye içinde benzodiazepin kanına karışınca gevşedi. Yüzünde bir gülümseme vardı. Boş tüpü
               yere atan Nava adam düşmesin diye sol elini adamın göğsüne koydu.
                    "Adın ne?"
                    "Sean Murphy," derken sanki rüya âlemindeydi adam.
                    "Nasıl hissediyorsun kendini Sean?"
                    "Uykulu." Sanki söylediğini vurgular gibi başını duvara yaslayıp, gözlerini kapadı.
                    "Sean" Nava, bıçağı yerine koyup, Murphy'yi sarstı.
                    Gözlerini açıp neler olduğunu anlayamadan şaşkın şaşkın baktı adam. "Uyumak istiyorum."
                    "Biliyorum, ama bana bir iyilik yapman gerekecek."
                    "Tamam," dedi başını eğerek. Dünyanın en büyük bebeği gibi davranıyordu.
                    "Eğer seni uyandıran olursa onlara tren gittikten sonra yorgun düşüp uyuduğunu söyle. Beni
               görmedin, tamam mı? Uyuyakaldın."




               Saklı Kütüphane                             142                                 www.e-kitap.us
   137   138   139   140   141   142   143   144   145   146   147