Page 144 - Olasılıksız
P. 144
Caine derin bir nefes aldı. Bu yanılsamayı kontrol altına almalıydı. Jasper'a ulaşırsa güvende
olacaktı. "Ben Philadelphia'ya gitmek istiyorum."
"Neden?"
"Kardeşim orada oturuyor." Caine ağzını açar açmaz bunu bir gerekçe olarak öne sürerek hata
ettiğinin farkına vardı.
"Oraya gitmememiz için en büyük neden de bu. Bizi arayacakları ilk yer orası."
"Kim arayacak bizi?"
"FBI ve UGA'nın seni yakalamak için devreye soktuğu daha başka kim varsa onlar," dedi
fısıldayarak Nava. "Sen farkında değil misin olanların?"
"Ama Jasper'a ulaşmam gerek."
"Şimdi ona gidemezsin. Bunu nasıl olur da anlamazsın?"
"Hiçbir şey mantıklı değil!" diye patladı Caine. Birkaç yolcu dönüp ona baktı.
"Bağırma," dedi Nava dişlerini sıkarak. Çevrelerindeki herkes onları dinlemek için kulak kabarttı.
Geriye yaslanıp Caine'in kulağına fısıldadı. "Burası çok kalabalık, şimdi olmaz."
"Peki," gidiyorum." diye fısıldadı Caine. "Ama ben Philadelphia'ya
"Gitmiyorsun. Bana ihtiyacın var David. Jasper'a gidersen hapı yutarsın. Lütfen bana güven."
Caine buna karşı çıkmak için ağzını açtıysa da onunla konuşmanın bir faydası olmayacağını
biliyordu. Gözlerini kapayıp ne yapması gerektiğini kestirmeye çalıştı. Philadelphia'ya gitmenin doğru
olduğunu biliyordu; ama Nava'nın da onunla gelmesi gerekiyordu. Eğer tüm bunlar gerçekse ve o
gerçekten Laplace'ın Şeytanı'ysa o zaman Philadelphia'ya gidip gidemeyeceğini de bilmesi
gerekiyordu. Ya öyle, ya da her şeyi nasıl istediği gibi yönlendireceğini bulması gerekiyordu. Ama
aklına gelen tek şey tuvalete saklanmaktı.
Kendine güldü. Bu, her şeyi bilen bir varlığın yapacağı türden bir plan değildi. Düşünüp, ne
yapacağını kestirmeye çalıştı. Ama bir tek kendini tuvalette bir numara çevirirken görüyordu.
Birden, gözlerini açarak derin bir nefes aldı. Nava ona doğru döndüğünde endişeliydi.
"David iyi misin?"
Sesi sanki çok ama çok uzaklardan geliyordu. Saat 10:13:43'tü. Bu işi yapabilirdi. Otuzsekiz
saniye içinde iş adamına ulaşmalıydı. Hemen ayağa kalktı.
"Nereye-"
"Tuvalete," dedi kadına daha o soruyu soramadan.
Kadın ona şüpheli gözlerle baktı, sonra da kalkıp dirseğine yapıştı. "Sana yardım edeyim."
"Tamam," dedi Caine bir yandan saniyelerin hesabını tutarak. Hâlâ vakti vardı. Zor yürüyormuş
gibi dikkatle adım atınca, aynen Caine'in düşündüğü gibi, Nava bunu garipsemedi. Rüyadaymış gibi
ilerledi Caine. Sanki milyonlarca defa içinden geçtiği bir labirentten geçiyormuş gibi hissetti kendini.
Vagonun sonundaki kapı açıldı ve otuz küsur iş adamı tam o anda içeri girdi. Bir adamın iki elinde
birer yemek tepsisi vardı. Caine tepsilerde ne olduğunu göremiyordu ama biliyordu: İçi kola dolu bir
plastik bardak, bir paket doritos cips ve ton balıklı bir sandviç. Adam geliyordu. Caine durdu ve
dengesini kaybeder gibi yaptı. Nava düşeceğini sanarak Caine'in koluna yapıştığında aslında David
dengede duruyordu. Caine ona teşekkür edip, bir adım daha attı.
Şimdi adamla neredeyse göğüs göğüseydiler. Caine adamın geçmesi için yan dönerken tren sola
kıvrıldı. Caine ileri devrilip adama çarpınca, adam da kolasını döktü.
"Dikkat etsene!" diyerek bağırarak Caine'i üstünden itti,
"Pardon, suç bende," dedi Caine tuvalete doğru giderken. Nava da yanındaydı. Tuvaletin kapısını
kapadığında iş adamından yürüttüğü cep telefonunu eline aldı. Gözlerini kapayıp dört gün önce
duyduğu numarayı hatırlamaya çalıştı.
Numarayı hatırlayınca da çevirdi.
Saklı Kütüphane 144 www.e-kitap.us