Page 151 - Olasılıksız
P. 151
▲
Helikopter tren garından bir mil kadar ötede bir bankanın park yerine indi. Biraz sert bir iniş
yaptılarsa da, bu Crowe'un umurunda değildi. İndiği anda helikopterden çıkıp, yağan yağmurun altına
attı kendini. Yağmur, adam döver gibi yağdığı için anında sırılsıklam oldu Crowe.
En yakındaki araç olan siyah Honda Civic'e doğru koşup, tabancasının kabzasıyla arka
camlardan birini kırdı. Vurduğu yerde ağ gibi parçalanan cam, elini uzatınca da dağıldı.
Direksiyonun arkasına geçtiğinde saçlarını geriye taradı elleriyle, gözlerini sildi ve direksiyonun
altına uzandı. İkinci denemesinde motoru çalıştırıp hızla park yerinden çıkarken, heyecanla elini
kolunu sallayan bir gence çarpıyordu az kalsın. Herhalde bu aracın sahibiydi.
"Durum nedir?" dedi ters bir sesle kulaklığına bağlı olan mikrofona doğru.
"Hedefi saptadık," dedi ekip lideri.
Yalnız mı?"
"Hayır, yanında Vaner var." Kahretsin. Birlikte olduklarını düşünse de,-bunu kesinkes bilmek ayrı
bir dertti. Gelirken, helikopterden, Philadelphia'daki ekibe Vaner hakkında bilgi vermişti. Kadın çok
tehlikeliydi. Kadını canlı ele geçirmek isteseler de, Caine'e zarar vermeden onu ele geçirmek daha
önemliydi. Crowe bir sonraki emrini verdiğinde bunun önemli olmadığına inandırmaya çalıştı kendini,
kadın ne de olsa bir haindi; ama kendi yalanına kendisi de inanmadı.
"Gerekirse," dedi Crowe, "Vaner'ı durdurmak için vurun."
"Anlaşıldı. Vaner'ı indirmeye yeşil ışık yakıldı."
Crowe, verdiği emri düşünmemeye çalışarak, operasyona odaklandı. "Birinci tim yerinde mi?"
"Olumlu."
"İkinci tim?"
"İki yerinde efendim."
Crowe neler olacağını düşünürken bir kırmızı ışıktan geçti. "Tim bir başla."
"Tim bir başlıyor," diye tekrarladı tim lideri. Şansları yaver giderse, daha Crowe istasyona
varmadan, her şey halledilmiş olacaktı. Ama karşılarına aldıkları adam Caine olunca, şanslarının
yaver gitmeyeceğini biliyordu.
▲
Bir keskin nişancının onları vurması olasılığı azdı, ama bunun dışında yerin altında olmanın
başka bir artısı yoktu. Peronunun iki ucundaki merdivenlerin sonundaki kapılar dışında bir çıkış yoktu.
Bir de tünelin çıkışına kadar giden tren rayları vardı. Yerin yüz metre kadar altındaydılar. Nava,
uzakta, tünelin dibinde, gün ışığını görebiliyordu.
Buradan çıkmayı da düşündü, ama kendilerini açıkta bırakmış olacaklardı. Diğer seçenek ise
yürüyen merdivenlerden çıkmaktı ki bu da en az ilki kadar tehlikeliydi. Eğer yukarıda ajanlar onları
bekliyorlarsa, o zaman kurbanlık koyun gibi düşeceklerdi ellerine. Nava kalabalık perona baktı.
Kimse özellikle onlarla ilgilenmiyormuş gibi bakmıyordu, ama ajanlar iyiyse zaten böyle olması
gerekiyordu. Belli kişileri hemen eledi- anneler, çocuklar, yaşlılar. Burada olanların yüzde kırkını
eleyebiliyordu sadece ve bu yeterli değildi. Yine rayları takip edip buradan çıkmayı düşündü.
Nava birden Caine’in koluna yapışıp, raylara atlayıp kaçmak istedi. Ama bundan nefret etse de,
yürüyen merdivenlerde kalabalığa karışmanın daha akıllıca olduğunu biliyordu. O zaman onları hedef
alanları görmek daha kolay olacaktı. Omzunun üstünden baktı ve ikiz kızlarına göz kulak olmaya
çalışırken bir yandan da bebek arabasıyla uğraşan bir kadını gördü. Mükemmel bir kalkandı bu aile.
Nava üç çocuklu aile yanlarına gelinceye kadar yavaşladı. Caine’in kolunu sıkınca o da
yavaşladı. Yine kalabalığa bakıyordu bir şeyler yakalamak için. Birkaç genç onu süzüyordu, ama daha
Saklı Kütüphane 151 www.e-kitap.us