Page 185 - Olasılıksız
P. 185
sonra dışarı çıktı. Kırk saniyede bir taksi buldu.
"Nereye?" diye sordu sesi bitkin çıkan şoför.
"Doğuya doğru," dedi Caine. "Yedinci Cadde'yle D Bulvarı'nın kesiştiği yere."
Nava bedeninin yandığını görebiliyordu. Teni yanıp kül olurken kıpkırmızıydı, kanlı şeritler halinde
sökülüyordu derisi. Ateş canlı gibiydi, sanki alevli diliyle onu yalıyordu.
Duman yüzünün çevresinde dönüyordu, ciğerlerine işliyordu. Dudakları, damağı, boğazı
yanıyordu. Gözlerini açmak istediyse de açmadı çünkü açarsa göremeyeceğini biliyordu. Bunun yerine
nefes almaya çalıştı.
Son hatırladığı şey Caine’in üstüne çıktığı ve kendisini bayılttığıydı. Şimdiyse kollarını
kıpırdatamıyordu. Ellerini oynattı ve parmaklarıyla uzandı. Eski bir kumaşa dokundu, kanepenin
döşemesi olmalıydı elinin altındaki. Üstüne düşmüştü kanepe herhalde ve onu korumuştu. Yastığın
içine soktu yüzünü. Eski yastığı bir hava filtresi gibi kullandı. Hemen buradan çıkması gerekiyordu.
Fazla zamanı yoktu.
Tek bir kere itecek gücü kalmıştı. Ya şimdi bunu yapacaktı, ya da ölecekti. Sağ kolunu
dayadığında kanepeye, bir an için kanepe kalktı ve sanki ya üzerine düşecek ya da ters tarafa
düşecek gibi dengesiz durdu. Nava sağ eliyle uzanıp itti. Ateş kanepeyle Nava arasındaki boşluğu
doldurdu bir anda. Hava sıcaktı. Son bir kere daha itince, kanepe soluna doğru düştü. Kurtulmuştu.
Nava zar zor ayağa kalktı ve dairenin önüne koştu, dış duvarlar neredeyse tamamen gitmişti. Bir
tek iskeleti duruyordu. Dışarı fırlayıp, temiz havayı soludu. Yanan binadan uzaklaşmaya çalışırken
düştüğünde bunu umursamadı. Hava serin ve temizdi.
Zaitsev ona hep, öldüğünde dinlenecek zamanı olacağını söylerdi, ama bir an için bunu unuttu.
Bu seferlik dinlenecekti. Bayılmadan önce son gördüğü şey kafasında dikilmiş duran garip adamdı.
Papyon takıyordu.
Forsythe ikizin MR'ını Beta deneğininkiyle karşılaştırdı. Tam olarak örtüşmüyordu, ama ikizin de
sağ temporal İobunda benzer bir anomali vardı. Bu, Forsythe'ın beklediğinden de iyiydi. Eğer ikizine
epilepsi nöbetini engelleyecek deneysel ilaçları verirse. Beta deneğinin beyin kimyasının bir benzerini
oluşturabilirdi. O zaman elinde bir test deneği, bir de kontrol mekanizması olacaktı. Keşke üçüz
olsalardı.
Birden floresan ışıklar söndü.
Forsythe'ın kalbi hızlanınca, derin derin nefes almaya başladı. Ortam çok sessizdi.
Havalandırmanın sesini fark etmemişti çalışırken, ama kapanınca gürültülü olduğunu anladı. Şimdi bir
tek karanlık odada derin derin nefes alan Forsythe vardı. Kollarını açıp, titreyen parmaklarla masasına
dokundu. Bir şey yere düşürünce de bir gürültü duydu.
Yoklaya yoklaya sonunda telefonu buldu. Çalışıyordu. Grimes'ın dört haneli iç hat numarasını
çevirdi; ancak sekiz defa çaldıktan sonra cevap verdi Grimes.
"Ne?"
"Neler oluyor?" Forsythe sesinin garip ve korkmuş gibi çıktığını biliyordu, ama bu umurunda
değildi. "Işıklara ne oldu? Işıkları açın hemen."
"Kendine gel doktor," dedi Grimes. "Karanlıktan mı korkuyorsun?"
Forsythe cevap vermek istedi, ama veremedi çünkü nefes bile alamıyordu. Bir tek dolabı
düşünebildi. Bu karanlıkta annesinin onu küçükken kilitlediği dolabı hatırladı. Bazen birkaç
dakikalığına kilitlerdi, ama çok yaramazlık ettiğinde onu saatlerce dolapta bırakırdı. O, naftalin
kokusunu ve babasının takım elbiselerinin başına sürtünüşünü dün gibi hatırlıyordu. Bir de sıcağı. On
dakika içinde dolap fırın gibi ısınırdı. Elbiseleri terden sırtına yapışırdı.
Ama en kötüsü karanlıktı, o aralıksız korkunç karanlık. Bir süre sonra gözlerinin açık mı kapalı mı
olduğunu bile bilemezdi. Bir şeyler görmeye başlardı. O zaman bağırırdı. Aslında bağırmanın bir işe
yaramadığını biliyordu, çünkü annesi bağırırken onu asla dışarı çıkarmazdı; ama yine de artık
Saklı Kütüphane 185 www.e-kitap.us