Page 41 - Olasılıksız
P. 41

"Cevap: Simon Pierre Laplace kimdir?" dedi Caine kendi kendine.
                   Cevabı bildiğine emindi ama bunu doğrulayamadan uykuya dalmıştı Caine.  Şizofren olduğunu görüyordu
               rüyasında.

                                                             ▲

                   Forsythe, Bilim ve Teknoloji Araştırma Laboratuvarları'nda neler yaptıklarını gayet diplomatik ve dikkatli bir dille
               anlattı, ama Nava bunu yutmadı. BTAL'dakilerin işini tek kelimeyle özetleyebilirdi: Çalıyorlardı. Nava bunun nasıl
               yapıldığını da çok iyi biliyordu. Forsythe her ne çalmasını istiyorsa, bunun Kuzey Korelilerin işine yarayacağını umdu.
                   Ona çalışabileceği bir  yer gösterdikleri anda Nava  bilgisayar korsanlarının Tversky'nin bilgisayarından
               yürüttükleri dosyaların isimlerine bakmaya başladı hızlıca. Her belgenin yanında hangi tarihte yazıldığı, ne kadar bilgi
               içerdiği ve üzerinde son üç defa ne zaman çalışıldığı yazıyordu. Bu da kullanım sıklıklarını hesaplamasına yardımcı
               oluyordu. Nava dosyalan ayırdı ve üzerinde en fazla durulan veya en sık açılan dosyalara bakmaya başladı.
                   Aynen tahmin ettiği gibi, burada yazan birçok şey onu aşıyordu. Okula geri dönüp on yıl daha biyoloji, fizik ve
               istatistik okursa, belki o zaman Tversky'nin dosyalarında neler anlattığını anlayabilirdi. Yine de denemeye değer diye
               düşündü. Her zaman doğrudan kaynağı araştırmayı tercih etmiş, başkalarının yorumlarına güvenmemeyi seçmişti;
               ama bu durumda başka bir şansı yoktu.
                   Forsythe'ın laboratuvarında çalışan bilim adamlarının yazdığı birkaç özeti buldu. Okudukça Nava'nın gözleri fal
               taşı gibi açıldı.
                   Oniki saatte ikinci defa şans yüzüne gülmüştü. Tversky'nin bulduğunu iddia ettiği şey ancak bir bilim kurgu
               romanında bulunabilirdi. Gerçi daha veriler tamamen doğrulanmamıştı, ama sonuca çok yakındı. Nava bu kadar
               şanslı olabileceğine inanamadı. Kara borsada, bu kaba verilerin bile değeri paha biçilmezdi.
                   Kuzey Koreliler ilgilenmeseler bile, Nava başka bir alıcı bulana kadar onları oyalayabilirdi. Aslında o Tversky'nin
               projesine inanmamıştı. Nava teorilerinin temelini oluşturan biyokimyayı veya kuantum fiziğini anlayamıyordu, ama
               dünyada neyin gerçek olduğunu biliyordu ve adamın iddia ettikleri imkânsızdı. Öyle olmalıydı. Ama, bu, yabancı bir
               hükümetin buna inanmayacağı anlamına gelmiyordu;  Nava Tversky'nin  çılgınca fikirlerini  satabileceği birini
               bulabileceğinden emindi.
                   Bu bilgileri sattıktan sonra da sonsuza dek elini eteğini çekebilirdi bu işlerden. Nava sırt çantasını açtı ve okuma
               gözlüklerini alıp taktı. Özetleri okurken başını kıpırdatmamaya özen gösterdi, gözlüğün çerçevesindeki fiber optik
               kameranın özetleri ve orijinal dosyalan düzgün bir şekilde çekmesini istiyordu. Son sayfaya geldiğinde hızla başa
               dönüp bir şeyi atlamadığından emin olmak için ikinci bir kez baktı.

                   Nava, işi bittiğinde, Tversky'nin bu projeye ne isim verdiğine baktı ve adamın neden bu kadar garip bir isim
               seçtiğini merak etti. Her neyse. Bunu umursamayarak saatine baktı. Saat birdi. Hayatını kurtaracak bir bilgi bulmak
               için ondört saati daha vardı.
                   Hızla evine geri dönerken yolda iki sigara daha içti. Dairesine vardığında bir plan yapmıştı bile. Gelecek bir saat
               boyunca şifreli e-posta kullanarak Kuzey Korelilerle, Mossad'la ve MI6 ile temasa geçti. Her birinin cevap vermesini
               beklerken de, elinde sigara, odada volta attı. Saat beşte buluşma yerini ayarlamıştı, bir saat sonra da taksiye binip
               Bronx'a gitti. Sonra D treninin son vagonuna bindi ve Manhattan'a doğru yola çıktı.

                   Zar zor duyulan bir anons yapan kondüktör, Coney Island'daki tüm duraklarda duracaklarını söyledi. Trene
               güneybatıya doğru giderken daha da fazla insan bindi.  Kırkikinci Cadde'ye geldiklerinde artık iğne atsan yere
               düşmezdi. Oradan itibaren insanlar inmeye başladı ve sonunda bir iki yolcu kaldı trende. Bronx'ta Nava'yla birlikte
               trene binen oniki kişiden yalnızca iki Koreli buraya kadar gelmişlerdi. İri yarı, gazete okuyan bir Koreli ve onun
               yanında da kara gözlükleri gözlerini gizleyen bir adam vardı.
                   Nava artık ClA'in kendini trene kadar takip etmediğinden emindi, elindeki kitabı kapayıp sırt çantasına koydu.
               Kararlaştıkları sinyal buydu. İri yarı adam da gazetesini katlayıp kolunun altına aldı, geldi Nava'nın yanına oturdu.
                   "Tae-Woo nerede?" diye sordu Nava.




               Saklı Kütüphane                              41                                 www.e-kitap.us
   36   37   38   39   40   41   42   43   44   45   46