Page 48 - Olasılıksız
P. 48

verdiği  sakinlik ve deneyim okunuyordu sesinden.  1012  numaralı odada birinin ölüm döşeğinde
               olduğunu diğer hastalara belli etmemek  gerektiğini düşünüyordu. Acil durum arabasının koluna
               yapışıp koridordan aşağıya doğru hızla gitti. Dev cüsseli, sakallı adama çarpana kadar onun koridorda
               olduğunu fark etmemişti.
                    Adam kadına öldürecekmiş gibi bakıyordu, ama kadının adamı azarlayacak  zamanı yoktu.
               Arabayı adamın çevresinden itip yoluna devam etti. İlk önce odaya o girdi. Tanrım neden hep yaşlılar
               onun vardiyasında ölürlerdi ki? Bu hafta üç etmişti. Odaya girince ışıkları yakıp Bay Morrison'ın yanına
               koştu. Adamın kanı çekilmişti sanki, bembeyazdı.
                    O anda kabloyu gördü; yerde duruyordu. Odaya yeni yetme pratisyenlerden biri koşarak girdi ve
               deneyimli hemşireye neredeyse çarparak durdu.
                    "Ne kadar zamandır"
                    "Yanlış alarm. Kablosu çıkmış."
                    "Ne - ya," pratisyen hemşirenin işaret ettiği yerde duran kablo ucuna baktı.
                    Hemşire eğilip ucu yerden aldı. Üzerindeki bant hâlâ yapışkanlıydı. Nasıl olmuştu da çıkmıştı?
               Kadın bu konuda kafa patlatmaya niyetli değildi, ona iki yıllık meslek hayatında birçok şey öğrenmişti,
               garip şeyleri sorgulamanın bir anlamı yoktu.
                    Burası bir hastaneydi ve garip şeyler hep olurdu.

                                                             ▲

                    1013 numaralı odanın kapısının eşiğinde duran Caine yan odadan çıkan hemşireye ve pratisyene
               görünmemek için neredeyse  kapıyla bütünleşecekti. Birkaç saniye  sonra, Kozlov  sessizce ve
               çaktırmadan 1012 numaralı odaya girince de, Caine koridora fırlayıp kırmızı neon ışıklı bir tabelayla
               aydınlatılmış olan  çıkışa doğru hızlıca yürümeye  başladı. Parlayan levhaya bakarken  sanki birden
               gözünün önünde harfler büyüdü ve odayı yerden tavana kadar kapladı. Caine’in boğazı düğümlendi.
                    Hayır, hayır, şimdi bunun sırası değildi.
                    Caine gözlerini sıkıca yumarak görsel halüsinasyonlarının geçmesi için  kendine hâkim  olmaya
               çalıştı. Bunu yaptığı anda da  birden başının döndüğünü fark etti. Dengesini  sağlayabilmek için
               yanında durduğu hastane arabasının koluna yapıştı. Yavaş yavaş kendine gelmeye başlayıp gözlerini
               açınca da  arabanın içinde ameliyat kıyafetleri ve hastane önlükleri  olduğunu gördü. Tıka basa
               doluydu. Hiç düşünmeden beyaz bir doktor önlüğü çekti aldı ve üstüne giydi,
                    O anda  arkasında cüsseli birinin ayak seslerini  duydu. Belli  ki bu Kozlov'du. Caine  üstüne
               atlayacağını düşündüğü dev Rus'un saldırısına kendini hazırlamak istercesine omuzlarını dikleştirdi.
               Kozlov'un dolgun elini omzunda hissettiği anda kaçacak bir yeri olmadığını anladı. Ama Caine'i tutup
               duvardan duvara atmaya başlamaktansa, Kozlov yalnızca onu kabaca bir kenara itip, koridorda köşeyi
               dönerek yoluna devam etti.
                    Caine, bir an için, şaşkın bir halde olduğu yerde kala kaldı. Sonra, beyaz önlüğü gören Rus'un
               aldanıp kendisini bir doktor  sandığını anladı. Caine zorlanarak ilerleyip,  koridorun  sonundaki ikili
               kapılardan dışarı attı kendini. Asansörleri bulduğunda tam gümüşi düğmelerden birine basmak  İçin
               elini uzatmıştı ki baldırında bir titreşim hissetti ve telefonu çalmaya başladı.
                    "Lanet olası  meret!" Caine cebine el atıp  telefonu susturmaya çalıştı. Ama  iş işten geçmişti,
               çünkü ikili kapılar açılınca elinde cep telefonuyla Kozlov göründü. Gülümsüyordu.
                    Caine çaresizce asansör kapılarına baktı, için için yalvarıyordu asansörün gelmesi ve kapıların
               açılması için. Kaçacak bir yer ararken asansörün kapısı önünde kapalı duruyordu. Kozlov sakince ona
               doğru geliyordu, sanki fırtınadan önceki sessizliliğin tadını çıkarıyor gibiydi. Tam o anda asansörün
               kapısı açıldı.  Asansörde elinde bir paspas olan  İspanyol görünümlü bir adam vardı ve yanında da
               tekerlekli bir kovanın içinde su vardı.




               Saklı Kütüphane                              48                                 www.e-kitap.us
   43   44   45   46   47   48   49   50   51   52   53