Page 50 - Olasılıksız
P. 50
düşünmek...
Tavana kadar yığılmış meyveli çörekler... ağızlarından köpükler saçan, kuduz köpekler...eski
sevgilisiyle çirkin bir yüzleşme...
Bunlar geçmişte yaşanmış, canlı tutulmuş hatıralar gibi birer birer geçti aklından. Birden huzurlu
hissetti kendini, sanki empati kurmuş, bağlıymış gibi... Neye bağlıydı ki?
Onların zihinlerine dedi Ses (içgüdüsü) fısıldayarak. Caine bunun delilik olduğunu geçirdi
aklından.
Tabii ki öyle. Ama bu gerçek olmadığı anlamına gelmez.
Korkarak başını salladı. İşte olan olmuştu. Tamamen aklını kaçırmıştı, halüsinasyon görüyordu.
Ama tüm bunların gerçek olmaması söz konusu değildi, çünkü çok gerçekçiydi. Jasper'ın sözleri
çınladı kulaklarında.
Gördüklerin gerçek gibidir. Doğal, hatta olağan. Sanki hükümetin düşüncelerini çalmaya
çalışması ya da en yakın arkadaşının seni öldürmeye çalışması en normal şeymiş gibi gelir.
Tüyleri diken diken olurken soğuk terler döktü. Odaklanmalıydı. Etrafına daha dikkatli bakmaya
başladı. Önünden geçtiği her kapının üstünde bir numara, bir de beyaz kart vardı. Kartın üstünde
odada yatan hastanın soyadı ve adı yazılmıştı büyük harflerle, HORAN, NINA. KARAFOTIS,
MlCHAEL NAFTOLY, DEBRA. KAUFMAN, SCOTT.
Dördüncü odanın önünden geçene kadar Caine bu isimleri okurken birini aradığının farkına
varmadı. Her kapının önünden geçerken beynindeki ses ona hayır, hayır, hayır demişti.
Beşinci kapıdaki ismi okuyunca durdu. Odada birinin ağladığını duyabiliyordu.
Evet, işte kızı buldun.
Caine hiç tereddüt etmeden İçeri girdi.
Koca hastane yatağının örtüleri kırışıktı, ama sanki yatakta kimse yok gibiydi. Gözleri odanın
karanlığına alışınca Caine yastığın üstünde bir oyuncak bebeğin başını gördü. Sonra da bebek ona
doğru dönüp kocaman, yaşlı gözlerini kırpıştırdı.
Caine bağırmamak için kendini zor tuttu. Dilini ısırıp korkusunu yenmeye çalıştı. O anda da
gördüğünün bir bebek değil de küçük bir kız olduğunun farkına vardı. Koca yatağın içinde o kadar
küçük kalmıştı ki, çok yalnız görünüyordu.
"İyi misin?" diye sordu Caine ne diyeceğini bilemeyerek.
Kız konuşmadı, ama Caine kızın başını salladığını fark etti.
"Bir hemşire çağırayım mı?"
Kız başını hayır anlamında salladı.
"Peki ben kalayım mı seninle biraz?"
Küçük kız başını salladı.
"Peki." Caine küçük kızın yatağının yanına yavaşça bir iskemle çekip oturdu. "Adım David, ama
arkadaşlarım bana Caine der."
"Merhaba Caine." Küçük kızın sesinden halsiz olduğu anlaşılıyordu, ama sanki başka bir şey de
duyuluyordu; umut muydu duyduğu? Kim bilir belki de umuttu. Ya da başka bir şey miydi? Caine emin
değildi. Caine birden, birkaç saattir bu kadar korktuğu için kendinden çok utandı. Ne de olsa bir
yetişkindi; yataktaki kız ise daha bir çocuktu. Onun yaşında, bir hastanede tek başına olmak çok
korkutucu olmalıydı.
"Adın Elizabeth değil mi?
"Ha ha," derken kız burnunu çekti.
"Çok güzel bir adın var. Benim de küçük bir kızım olsaydı adını Elizabeth koyardım herhalde."
"Öyle mi?" diye sordu küçük kız burnunu silerken.
"Öyle," dedi Caine gülümseyerek. Sonra ona bir sır verecekmiş gibi kıza doğru eğilip göz kırptı.
Saklı Kütüphane 50 www.e-kitap.us